İlk sohbette îmân etti

(Dünden devam)
Cündeb bin Cünâbe, Resûlullah Efendimizle görüşmek için Mekke’ye gelmiş, üç gece hazret-i Alinin “radıyallahü anh” evinde kalmış ama geliş maksadını söylememişti. Hazret-i Alî de merak ediyordu.
Nihâyet sordu ona:
“Buraya niye geldin?”
“Muhammed isminde bir zât varmış. Onu görmek için” deyince; “Ben o zâta gidiyorum, beni tâkib et!” dedi. Az sonra Resûlullahın hânesine varmışlardı. Cündeb, hürmet duygusu içinde girdi Efendimizin huzûruna.
“Esselâmü aleyküm!”
“Ve aleyküm selâm.”
Ebû Zer, Efendimizin sohbetiyle şereflenince; “İşte yıllardır beklediğim buydu” dedi. Sohbet o kadar tatlıydı ki, “Hiç bitmese” diyordu. Bin canla âşık olmuştu o Resûle. Efendimiz sordular:
“Sen neredensin?”
“Gıfar kabîlesindenim.”
“Ne zamandır Mekke’desin?”. “Üç gün oldu”. “Bunca zaman ne yiyip ne içtin?”. “Zemzemden gayri bir şey bulamadım” deyince; “Zemzem mübârektir, susayanı kandırır, aç olanı doyurur” buyurdu.
Ebû Zer mutluydu.
Hemen îmân etti.
Huzûrdan çıkınca, kalbinde yanan îmân meş’alesiyle başka gönülleri de tutuşturmak için koştu hemen Kâbe’ye ve olanca sesiyle; “Lâ ilâhe illallah! Muhammedün Resûlullah!” diye haykırdı.
Ama ortalık karıştı.
Üzerine saldırdılar.
Ne buldularsa onunla vurup kanlar içinde bıraktılar. Ancak hazret-i Abbâs görüp; “Durun ne yapıyorsunuz. Bu adam kervan yolumuzun üzerindeki bir kabîleden. Bir daha oradan nasıl geçeceksiniz?” diye bağırdı.
Ona hak verdiler.
Ve geri çekildiler.
Ebû Zer müşriklerin elinden kurtulunca Resûlullaha gitti doğruca. (Devamı yarın)

Comments are closed.