İmâm-ı Ârif Sadreddîn

İmâm-ı Ârif Sadreddîn rahmetullahi aleyh, Hindistan evliyâsının büyüklerinden Hâce Behâüddîn Zekeriyyâ’nn oğludur. Zamanın büyük âlimlerinden olan babasından ilim ve feyz aldı. Ferîdüddîn Şeker Genç ve Kutbüddîn Bahtiyar Kâkî gibi büyükleri gördü. Talebelerinden Hâce Ziyâüddîn, onun güzel sözlerini “Künûz-ül-fevâid” adlı eserinde topladı. Orada Şeyh Sadreddîn’in talebelerinden birine şöyle vasiyet ettiği yazılıdır: “Peygamber efendimizin bildirdiği hadîs-i kudsîde buyuruldu ki: “Lâ ilahe illallah kal’amdır. Bunu okuyan, kal’ama girmiş olur. Kal’ama giren de, azâbımdan kurtulur.” Kal’aya (kale) girmek üç türlüdür: Zâhir, bâtın ve hakîkat ile girmek. Zâhir kal’asına giren, havf ve recâ ile Allahü teâlânın gadabından korkup, rahmetini umarak Allahtan başkasını yok etmelidir. Zîrâ bütün âlem, düşman veya dost olsa, Allahü tealânın hükmü, irâdesi olmadan hiçbir kimse, hiçbir fayda ve zarar, iyilik ve kötülük yapamaz…

Bâtınî kal’a ise şudur ölümden önce bu dünyâda olan her şey, devamlı ve bakî değildir ve yokluk kalemi onun üzerinden geçmiştir. Nitekim Hak teâlâ, er-Rahmân sûresi 26. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Yeryüzünde olan her şey fânidir” buyurdu. O hâlde dünyâda olan şeylerin varlığına ve yokluğuna bakmamalı, bâtınına, özüne bakmalıdır.
Hakîkat kal’ası şudur ki: Cennet isteği, Cehennem korkusu kalbe gelmemeli, Hak’tan başkasına kalbde yer vermemelidir. Nitekim Kamer sûresinin 54 ve 55. âyet-i kerîmelerinde meâlen; “Şüphesiz takvâ sahipleri Cennetlerde aydınlıklar içindedirler. Rıza gösterilen bir yerde… Kudretine nihâyet olmayan bir Melik’in (Allahü teâlânın) huzûrundadırlar” buyuruldu. Oraya kavuşunca, Cennet kendiliğinden kazanılmış olur. Cehennem ondan kaçar…
Bu mübarek zat, vefatına yakın, talebelerinden birine şöyle nasihat buyurdu:
“Bir nefesten bir nefese zikirsiz geçerse, o insanın vakti, zayi olur. Vesveseden ve malayanîden zikre kaçınız. Hep zikrederseniz; vesvese ve mâlâyanî, zikrin nûruyla yanar, zikrin nûru kalbe işler ve kalbde zikrin hakîkati hâsıl olur. Kalb yakîn nûrları ile nûrlanır, aydınlanır. Taliplerin maksudu, sâlihlerin maksadı budur…”

Comments are closed.