Cafer-i Sâdık hazretleri İslâm âlimlerinin göz bebeğidir. O devrin hükümdârı bir gün vezîrine; “Git İmâm-ı Câfer’i bana getir!” diye emretti.
“Niçin?” deyince,
“Öldüreceğim” dedi. Vezîr tekrar; “Aman hükümdârım, ibâdetle meşgûl olan ve devlet işlerine karışmayan bu kimseyi öldürme!” dedi.
Çok dil döktü.
Ama iknâ edemedi. Ve mecbûren çağırdı büyük İmâmı. O ara hükümdâr cellâtlara; “İmâm-ı Câfer girince, hemen başını vurun” dedi.
Az zaman geçti.
İmâm-ı Câfer hazretleri teşrif etti. Fakat Hükümdâr Onu görünce, hemence ayağa kalktı. Büyük bir tevâzu ile Onu karşıladı, kendi koltuğuna oturtup, Onun karşısında edeble durdu.
Hatta diz çöktü.
Sonra saygı ile; “Efendim, bir arzunuz varsa, lütfen emredin, derhal yerine getireyim” dedi.
Hazret-i İmâm;
“Hiçbir isteğim yok. Yalnız beni rahat bırak. Çağırıp da beni ibâdetimden alıkoyma” dedi.
Ve ayağa kalktı.
Hükümdâr izzet-i ikrâmla uğurladı İmâmı. Ama ister istemez yapıyordu o bunları.
Yâni kerhen.
Hattâ mecbûren.
Hazret-i İmâm onun yanından ayrılınca hükümdarın vücûdunda bir titreme oldu.
Ve bayılıp düştü.
Vezîr kendisine;
“Hani Onu öldürecektiniz, ne oldu?” deyince, “Hiç sorma, İmâm-ı Câfer içeri girince yanında koca bir arslan gördüm.
Bana sert baktı.
Ve lisânı hâliyle;
“Eğer Onun kılına dokunursan seni parça parça ederim” diyordu sanki bana. Bunu görünce ne yapacağımı şaşırdım” dedi.