(Dünden devam)
Nûh Nebî Dermesil’e; “Ben Nûh bin Lamek’im. Âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlânın peygamberiyim. Sizleri, putları terk edip, Allahü teâlâya îmâna dâvet ediyorum” buyurdu.
Dermesil;
“Ey Nûh! Sen bize, bizim bilmediğimiz şeyler anlatıyorsun. Biz senin saçmaladığını zannediyoruz. Eğer mecnûn isen, tedâvi ettirelim. Fakir isen yardım edelim” dedi.
Hazret-i Nûh;
“Ben deli değilim ki, tedâvi edesiniz. Fakir değilim ki, yardım edesiniz. Mülk Allahü teâlânındır. Benim sizden istediğim tek şey, Lâ ilâhe illallah demeniz ve benim, Peygamber oduğumu tasdik etmenizdir” buyurdu.
Dermesil dinledi.
Fenâ hâlde kızıp;
“Ey Nûh! Bugün bayramımız olmasaydı, seni öldürürdüm” dedi.
Hazret-i Nûh’a ilk îmân eden, Amûre isminde bir hanımdır.
Bu hanımla evlendi.
Bundan üç oğlu oldu.
Sâm, Hâm, Yâfes.
Üç de kızı oldu.
Hadûre, Nesûre, Mahbûre.
Bir kadın daha îmân etti.
Onunla da evlendi.
Ken’ân bu kadından oldu.
Fakat bu kadın daha sonra, Nûh aleyhisselâmın dîninden dönüp, mürted oldu.
Müminlerin sayısı azdı.
Çoğu inanmadı.
Hazret-i Nûh, inanmayanları Allahın azâbı ile korkuttu. (Devamı yarın)
(Dünden devam)
Hazret-i Nûh, inanmayanları Allahın azâbı ile korkutunca, kâfirler rahatsız oldular. Çâreler aradılar. En iyisi Onu susturmaktı.
Veya sindirmekti.
Eziyete başladılar.
Onlara göre Peygamber olacak zâtın, ya bir melek, ya da melik yâni hükümdâr olması gerekiyordu.
Öyle düşünüyorlardı.
Bir gün toplandılar,
Hazret-i Nûh’a gelip;
“Etrâfındaki o rezil, aşağı, mal mevki sâhibi olmayan kimseleri kov! O zaman belki biz de sana inanırız. Yoksa onlarla beraber olmayı kendimiz için aşağılık sayarız” dediler.
Hazret-i Nûh kabul etmedi.
Müminleri uzaklaştırmadı.
Hiç yola gelecek gibi değillerdi.
O ne dese, inkâr ediyorlardı.
Hakâret ediyorlardı.
Hattâ işkence ederlerdi.
Nûh aleyhisselâm, kavminin yaptıklarına sabrediyor, belki îmân ederler ümidiyle, teblîğe devam ediyordu.
Gece kapılarını çalıp;
“Ey kavmim! La ilâhe illallah deyiniz!” diye yalvarıyordu.
Onlarsa inanmıyordu…
Yıllar böyle geçti.
Hakâret ettiler.
Sefîh dediler.
Deli dediler.
Ama O aldırmadı.
Teblîğe devam etti.
Üzerine hücûm ettiler.
O ise Peygamberliğini teblîğ husûsunda hiçbir şeyden yılmıyor, kavminin bütün taşkınlıklarına rağmen, vazifesinden bir an geri kalmıyordu. (Devamı var)