İslâmiyeti yaymaya teşvik -2-

İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh), Hân-ı Hânân’a yazdığı bir mektûbunda, “Peygamberlere uymanın lüzûmu ile İslâmiyetin emirlerinde çok kolaylık olduğu”nu bildirmektedir:

HAKÎKÎ KURTULUŞA KAVUŞMAK…
“Bizlere doğru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! O, bize doğru yolu göstermeseydi, biz kurtuluş yolunu bulamazdık. Allahü teâlânın Peygamberlerine inandık. Sonsuz saâdete ve hakîkî kurtuluşa kavuşmak için, Peygamberlere uymak lâzımdır. Bir kimse, bin sene ibâdet etse ve sıkıntılı riyâzetler çekse [riyâzet: nefsin istediği, ona tatlı gelen şeyleri yapmamak] ve sıkı mücâhede yapsa [mücâhede de: nefse zor gelen şeyleri yapmak], eğer bir Peygamber-i zî-şâna uymamış ise, bütün bu çalışmalarının bir arpa kadar kıymeti olmaz…
Allahü teâlânın ni’metlerinin en kıymetlisi, bütün emirlerinde kolaylık göstermesidir. İslâmiyetin bütün isteklerinde tâm kolaylık gözetilmiştir. Meselâ yirmidört sâat içinde, [farz olarak] yalnız onyedi rek’at namaz kılmayı emir buyurmuştur. Bunun hepsi, bir sâat sürmez. Bunu kılarken de, en kolay olanı okumayı kabûl etmektedir. Ayakta kılamayanın, oturarak kılmasına izin vermiştir. Oturarak kılamayan, yatarak kılabilir. Rükû’ ve secdeleri yapamayan, îmâ ile, işâret ile kılabilir demiştir. 
Abdest almak için su kullanamayanın, toprak ile teyemmüm etmesine izin vermiştir. 
Zekât için de, malın yalnız kırkta birini fakîrlere ayırmıştır. Bunu da, yalnız ticâret eşyâsından ve çayırda parasız otlayan, dört ayaklı hayvânlardan emretmiştir. 
Ömründe bir kere haccetmeyi farz etmiştir. Bu da yalnız, yol parası olanlara ve yol tehlikesiz olduğu zaman farz olmaktadır. Sayılamayacak kadar çok şeyleri helâl etmiş, izin vermiştir… Yiyecek, içecek ve kumaşlardan çoğunu mubâh etmiş, pek azını harâm kılmıştır. Harâm etmesi de, kullarının iyiliği için olmuştur…
Gönülden inanmanın alâmeti vardır. Bu alâmet, İslâmiyetin emirlerine sarılmaktır. İslâmiyeti beğenmeyenlerin, ona uymak istemeyenlerin Müslümân olduklarını söylemelerine inanılmaz. Bunlara “Münâfık” denir. Şûrâ sûresinin, onüçüncü âyetinde meâlen, “Müşrikleri [yâni Allahdan başkasına tapınanları] îmâna, Allaha kulluğa çağırmaklığın, onlara ağır gelir. Bunun için sana düşmân olurlar” buyuruldu. Allahü teâlâ, dilediğini kendine seçer. Onu isteyenlere, kendine kavuşturan yolu gösterir. Doğru yolda olanlara ve Muhammed aleyhisselâmın izinde gidenlere selâm olsun! [1/191]

“DURACAK ZAMAN DEĞİLDİR!”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mîr Sadr-ı Cihâna yazdığı bir mektûbunda da, “İslâmiyeti yaymaya çalışmak lâzım olduğu”nu özetle şöyle bildirmektedir:
“… Âlimlerin iyiliği, milletin hepsine yayılır. Bunun için de, herkes onları sever. Çünkü insanlar, kendilerine iyilik edenleri severler. Bu sevgi sebebiyle, onların ahlâkı ve âdetleri, herkese, iyilikten aldıkları paya göre bulaşır. Böylece, iyilikler, kötülükler, düzelme veya bozulma, baştan aşağı doğru yayılır. Belki de bunun için, “İnsanların dîni, başlarında bulunanların dînleri gibidir” buyurulmuştur. Geçen senelerde, başımıza gelen kötülükler, bu sözün doğru olduğunu göstermektedir. Şimdi iyi insanlar işbaşına geçti. Alçakların dîne saldırmaları gevşedi. Şimdi söz sâhibi olan, işbaşında bulunan eli kalem tutan bütün Müslümânların, el birliğiyle İslâmiyeti yaymaya çalışmaları lâzımdır. Önce yasak edilen farzları, unutturulan ibâdetleri, tekrâr meydâna çıkarmalı, yayılan harâmları, ahlâksızlıkları yok etmelidir. Duracak zaman değildir. İşi geciktirmekte fayda yoktur. Bu gevşeklik karşısında, Müslümânların yaralı kalpleri sızlamaktadır. Geçen senelerde Müslümânlara yapılan baskılar, işkenceler, daha unutulmadı. Bunların yine hortlaması, canavarların kuzulara saldırma ihtimâlleri, Müslümânların uykusunu kaçırmaktadır. Söz sâhipleri, sünnet-i seniyyenin yayılmasında gevşek davranırsa, işbaşında olanların hepsi de, neme lâzım derler. Birkaç günlük hayâtın kıymetini biliniz! Eğer ipin ucunu elden kaptırırsanız, Müslümânların başına kâfirlerin çullanmasına yol açarsınız. Sonra âh etmek işe yaramaz…” [1/195]

 

Comments are closed.