İslâmiyyet, kalb ile îmân etmek ve beden ile İslâmiyyetin bildirdiği hükümlere uymaktır. Allahü teâlânın emrettiği şeylere farz, yasak ettiği şeylere ise harâm denir. Her ikisine birden İslâmiyyet denir. Kalb ile îmân edilecek, inanılacak altı şeyi ve her tarafa yayılmış olup, günlük işler hâline gelmiş olan din bilgilerini meselâ namâz kılmasını, namâzda okunacak fâtiha sûresini, hemen öğrenmek ve bunlara uygun yaşamak, kadın, erkek, her Müslümâna farzdır. Çocuklarına öğretmek de analara, babalara farzdır. Evlenecek yaşa gelen Müslümân evlâdı ve yeni Müslümân olan, bunları öğrenmeye ve uymaya ehemmiyyet vermez, birinci vazîfe olduğunu kabûl etmezse, kâfir olur.
İSLÂM İLİMLERİNİN KAYNAĞI
İslâm ilimlerinin kaynağı, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerdir. Muhammed aleyhisselâmın her sözüne hadîs-i şerîf denir.
Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını, yalnız Muhammed aleyhisselâm anlamış ve hepsini Eshâbına bildirmiştir. İslâm âlimleri, bunları, Eshâb-ı kirâmdan öğrenerek kitâplara yazmışlardır. Bu kitâplara tefsîr kitâpları denir. Bu kıymetli âlimlere de Ehl-i sünnet âlimleri denir.
Ehl-i sünnet âlimlerinin en üstün olanları, tefsîr kitâplarındaki din bilgilerini toplayıp, ayrıca yazmışlardır. Böylece, Fıkıh kitâpları meydâna gelmiştir. Sonradan meydâna çıkan din câhilleri ve din düşmanları, kendi akıllarına ve zamânlarındaki fen bilgilerine göre tefsîr ve fıkıh kitâpları yazarak, gençleri aldatmışlardır. Aldananın îmânı gitmedi ise, buna bid’at sâhibi denir. Îmânı giderse, mürted olur.
Bu bozuk kitâpları okuyan, İslâmiyyeti değil, bunları yazanların görüşlerini, düşüncelerini öğrenir. Bu kitâplar, İslâmiyyeti içeriden parçalamaktadır.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Dünyânın yaldızlı lezzetlerine sarılma, geçici, çabuk biten güzelliklerine aldanma! Bütün sözlerinin ve işlerinin İslâmiyyete uygun olmasına çalış! Evvelâ, i’tikâdını, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarına göre düzelt! Bundan sonra, bütün hareketlerin ve ibâdetlerin, bu âlimlerin fıkıh kitâplarına uygun olmasına dikkat et! Helâle, harâma uymak, çok mühimdir. Nâfile ibâdetlerin, farz ibâdetler yanında hiç kıymeti yoktur. Bir lira zekât vermenin sevâbı, yüz binlerce lira nâfile sadaka vermek sevâbından kat kat fazladır. Dünyânın zararlarından kurtulmak ve âhiretteki sonsuz ni’metlere kavuşmak için evvelâ îmân etmek, sonra İslâmiyyetin emirlerine uymaktan başka çâre yoktur.”
Bir şeye kavuşmak isteyen, Allahü teâlânın âdetine uyar, o şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapar. Meselâ, para kazanmak isteyen, sanat, ticâret yapar. Aç olan, yemek yer. Hasta olan, doktora gider, ilâç alır. Dînini öğrenmek isteyen de, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarını okur. Hasta, câhil kimseden ilâç alırsa, şifâ bulmaz, ölür. Ehl-i sünnet olmayan, bid’at sâhibi kimsenin bozuk, sapık din kitâbını okuyanın da, dîni, îmânı bozulur.
DALÂLETE DÜŞMEMEK İÇİN!..
Allahü teâlâ, din ve dünyâ ihtiyâçlarına kavuşmak için, duâ etmeyi de sebep yaptı. Fakat, duânın kabûl olması için, Müslümân olmak, Ehl-i sünnet olmak, sâlih olmak, yani Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, çalışmak lâzımdır. Bunun için de, harâm yoldan, kul hakkından geçinmemek ve yalnız Allahü teâlâya yalvarmak lâzımdır. Ebû Ömer Sülemî hazretleri;
“İslâmiyyete uymayan her söz, her hâl, zararlıdır. Tasavvuf, İslâmiyyete uymaya çalışmaktır. Doğru ile yalancıyı ayıran tek nişan, Resûlullah efendimize uymaktır. Ona uygun olmayan zühd, tevekkül, tatlı sözlerin hiç kıymeti yoktur. İslâmiyyete uygun olmayan zikirlerin, fikirlerin, zevklerin ve kerâmetlerin hiç faydası olmaz” buyurmaktadır.
Netice olarak, her Müslümanın fıkıh bilgilerini doğru olarak öğrenmesi lâzımdır. Bunun için, Ehl-i sünnet i’tikâdında olan sâlih bir zâttan dinleyerek veyâ böyle birinin yazdığı ilmihâl kitâbından okuyarak öğrenmek şarttır. İ’tikâdı bozuk olanlardan dinleyerek veyâ böylelerinin yazdığı kitâptan okuyarak öğrenmeye kalkan kimse, dalâlete düşer.