“İstişâre eden, pişman olmadı…”

İnsan, mâlını, emniyyet ettiği kimseye bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emîn olduğu kimse ile istişâre eder, danışır. Âl-i İmrân sûresinin 159. âyetinde meâlen;
(Yapacağın işi önce meşveret et) buyuruldu. 
Meşveret yani danışmak, insanı pişmân olmaktan koruyan bir kale gibidir. Meşveret olunacak kimsenin, insanların hâlini, zamânın ve memleketin şartlarını bilmesi lâzımdır. Buna siyâset bilgisi denir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören, hattâ sıhhati yerinde olması, lâzımdır. Meşveret olunan kimsenin, bilmediğini veyâ bildiğinin aksini söylemesi günâhtır. Hatâ ile söylemesi günâh olmaz. Vehb bin Münebbih hazretleri;
“Bir kitapta okudum: İstişâre etmeyen pişman olur. Kendisini başkalarına muhtaç görmeyen, kendi bildiği gibi hareket eder” buyurmuştur.

“RESÛLULLAHA SORALIM”
Bedir gazâsında, Katâde bin Nu’mân hazretlerinin gözüne bir nesne dokunarak gözünü çıkarmıştı. Hatta gözü, yüzü üzerine sarkmıştı. Yakınları bu hâli görünce, yüzüne sarkmış olan gözünü oradan kesip almayı teklif ettiler ise de, önce Resûlullah efendimize bir soralım, Onunla istişâre edelim, ona göre hareket edelim dediler ve durumu arz ettiler. Resûlullah efendimiz, hazret-i Katâde’nin yanağına sarkmış olan gözünü yerine yerleştirip, mübârek eliyle sıvazladılar ve gözü iyileşti. Öyle oldu ki, hangi gözünün yuvasından çıkmış olduğu bilinemedi.
Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyuruyor ki:
“Dînin ve âhiretin husûsunda, Allahü teâlâdan korkan kimselerle istişâre et, onlara danış. Hayırlı işlerde acele et. Allahü teâlâ, seninle günah olan ve kötü şeyler arasına perde yapar.
Dîni hakkında senden bir şey soran her mümine, yardımcı ol. Onlara yol göster. Onlara nasîhatte bulun. Allahü teâlânın beğendiği bir işte, seninle müşâvere eden, sana danışan bir kimseden hiçbir şeyi gizleme.”
Bahâeddîn-i Buhârî hazretlerinin bir talebesi varmış. Hocasından nefsin kötülüklerini dinleye dinleye bir gün tenha bir yere gidip, nefsim nedir senden çektiklerim diye, kendi kafasına vuruyor, kendisini dövüyormuş. Oraya mübârek bir zat gelmiş ve; 
-Ne yapıyorsun evlâdım deyince, talebe, nefsi yüzünden kendisine eziyet ettiğini söylemiş. O zât, o zaman buyuruyor ki:
-Evlâdım, nefsin sana değil, Allahü teâlâya, Onun Peygamberine ve dinine düşman. Sen eğer nefsine düşmanlık edeceksen, onun başka yolu var. Nefsin seni nereden aldatıyorsa, sen onu, oradan vur. Evvela sen, düşmanın nereden saldıracağına bak, sonra da tedbirini al. Dinini öğren ki, onun düşmanlığından sakınasın. Sen, başını sağa sola vurmakla, onu kendine daha çok güldürüyor ve onu eğlendiriyorsun. Sana söyliyeceklerimi Allah için yaparsan nefsin perişan olur. 
1-Îmân edeceksin ve ehl-i sünnet itikadında olacaksın.
2-İlim sahibi olacaksın ki nefsinin saldırısına karşı korunasın ve dinini başkalarına öğretesin.
3-Harâmlardan sakınacaksın.
4-Farzları yapacaksın.
5-Sormadan, danışmadan bir şey yapmayacaksın. Zira nefsi en ziyâde tahrip eden sormaktır, danışmaktır. Çünkü nefis, hep ben biliyorum der. Talebe; 
-Hay hay efendim der. Fakat o zât, birden kaybolur. Meğer o zât Hızır aleyhirrahme imiş.

“SEN BİZE SORDUN MU?”
Bunun üzerine talebe, hocası Bahâeddîn-i Buhârî hazretlerinin yanına döner ve olanları anlatır. Talebesinin anlattıklarını dinleyen Bahâeddîn-i Buhârî hazretleri;
-Peki evladım, sen nefsine ceza olarak kendini dövmeden önce gelip bize sordun mu, bize danıştın mı, buyurur… 
İmâm-ı Ebu Yûsuf hazretleri buyuruyor ki:
“Kendi aklına, reyine göre hareket eden, pismân olur.” 
Muhammed bin Hâmid hazretleri;
“Yol belli ve açıktır. Fakat insanı asıl maksada kavuşmaktan uzaklaştıran şeyler var. Bunlar; âlimlere, müctehidlere uymadan, kendi görüşüne uymak, nefsinin istekleri peşinde koşmaktır” buyurmuştur. 
Netice olarak, “Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yoldan şaşmış” ata sözü, her şeyi özetlemektedir. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi ki: 
(İstihâre eden kaybetmedi, istişâre eden pişman olmadı.)

 

Comments are closed.