“Kandilin niye ışığı yok?..”

Bâyezid-i Bistâmî hazretleri, talebesiyle bir sevdiğinin evine misafirliğe gitmişti. Ev sâhibi, bir kandil getirip yaktı. Fakat oda aydınlanmadı.
Hazret-i Bâyezid;
– Kardeşim, bu kandilde bir acayiplik var. Yanıyor, ama ışık vermiyor, acaba sebep nedir? diye sordu.
Ev sâhibi;
– Efendim, bu kandili bir geceliğine komşumuzdan emânet almıştık. Dün gece, gâyet güzel ışığını verdi, şimdi vermiyor, ben de anlamadım, diye arz etti.
Bâyezid-i Bistâmî hazretleri;
– Sen bu kandili götür sâhibine. Dün için teşekkür et. Bu gece yakmaya da tekrar izin al, buyurdu.
– Peki efendim, deyip, kandili götürdü sâhibine.
İzin alıp, geldi ve yaktı yine.
Öyle güzel yandı ki, oda ışıkla doldu.
Hazret-i Bâyezid;
– Tamam şimdi oldu, buyurdu.

***

Bir gün, yanlışlıkla bir karıncayı ezmişti mübarek. Öyle çok üzüldü ki, yüreğinde hissetti acısını. O ölü karıncayı avcuna alıp şefkat ve merhametle baktı hayvancağıza.
Ve mahzun, kırık kalbiyle;
– Yâ Rabbî, bunu dirilt! diye yalvardı.
Karıncada bir kıpırdama oldu.
Ve canlanıp, başladı yürümeye.

***

Bir gün de sohbetinde;
– Kardeşlerim, gıybetten çok sakının. Bu günah, annesiyle zinâ yapmaktan daha büyük günahtır, buyurdu.
– Gıybet nedir efendim? dediler.
– Gıybet, bir Müslümanın gizli bir kusurunu arkasından söylemektir. Duyunca üzülmezse gıybet olmaz, buyurdu.

Comments are closed.