(Dünden devam)
Derken akşam oldu. İki kişiye bir oda verdi. Bünyamin yine tek kaldı ve ağlayıp “Kardeşim Yusuf sağ olsaydı, onunla aynı odada kalırdım” dedi.
Yusuf aleyhisselam:
“Sen de benimle kal” dedi.
Ve aynı odayı paylaştılar.
***
Hazret-i Yusuf Bünyamin’e “Ölen kardeşin yerine, benim sana kardeş olmamı ister misin?” diye sordu.
Bünyamin:
“Çok isterim, ama senin baban Yakub değil, sonra seni annem doğurmadı” dedi.
Yusuf aleyhisselam ağladı.
Kalkıp Bünyamin’e sarıldı.
Ve kendini tanıtıp:
“Ben Yusuf’um” dedi.
Bünyamin sevindi.
Ayrılmak istemeyince:
“Babamızın benim için ne kadar üzüldüğünü biliyorsun. Sen de burada kalırsan üzüntüsü artar. Başka bir yol bulalım” dedi.
Bünyamin de:
“Nasıl istersen” dedi.
İbrahim aleyhisselamın dininde, bir kimsenin bir şeyi çalınsa ve hırsızı yakalasa, o hırsız, mal sahibinin kölesi olurdu.
Hazret-i Yusuf bunu düşündü.
Firavun’un altın tasını, gizlice Bünyamin’in yükünün içine koydurdu.
Kafile şehirden ayrıldı.
Bir memur koşup:
“Durun! Siz hırsızsınız!” diye bağırdı.
Kafile durdu ve:
“Neyiniz kayboldu?” dediler.
Memur:
“Melik’in altın tası kayıp” dedi.
Onlar cevaben:
“Biz hırsız değiliz” dediler. (Devamı yarın)