Kastamonulu İbrahim Nureddin Efendi

Cecelizâde İbrahim Nureddin Efendi, Kadiri şeyhlerinden faziletli bir zat olup Kastamonu’da doğdu. 1260 (m. 1844)’de orada vefat etti. 

“Feraidü’l-Leâli fî şerh-i Esma-i Müteâlî” isimli eserinde buyuruyor ki:
Allahü teâlânın isimleri çoktur. Sayısını bilmiyoruz. İsimlerinden doksandokuzunu, Kur’ân-ı kerîmde insanlara bildirmiştir. Allahü teâlânın doksandokuz ismine (Esmâ-i hüsnâ) denir. Allahü teâlânın isimleri (Tevkîfiyye)dir. Yani İslâmiyetin bildirmesine bağlıdır. İslâmiyetin bildirdiği isimler ile çağrılır ve onlar ile zikrolunur. Bunlardan başka isimler ile çağırmağa, zikr etmeğe, islâmiyet izin vermemiştir.

Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîmde bildirdiği doksandokuz isminden birçoğu, yaratıcı olduğunu göstermekdedir. Meselâ, Mukît, Hâlık, Bâri, Müsavvir, Razzâk, Mübdi, Mu’îd, Muhyî, Mümît, Kayyûm, Vâlî, Bedî’ isimleri böyledir.

Bu oniki isimden, meşhûr olan (Hâlık) ismi, takdîr, tayîn edici demektir. (Bâri) var edici demektir. (Müsavvir) sûret vericidir. Meselâ, bir mühendis, binâ yapmak isteyince, önce lâzım olan kereste, tuğla, arsa, odaların adedi, büyüklüklerini takdîr ve tayin eder, keşfeder, plân hazırlar. Halk, bu demektir. Sonra, mimâr bu plâna göre binâyı yapar. Mimâr binânın bârisi olur. Nihâyet, binânın nakışları, süsleri yapılır. Bunu yapan, müsavvir olur.

Allahü teâlânın, her işinde, şerîki, ortağı yoktur. Her varlığın hâlıkı, bârisi, müsavviri yalnız Odur. Yaratmak, yoktan var etmektir. Maddeyi, elemanı yok iken var etmek ve var etdikten sonra, başka bir varlığa çevirmek de yaratmaktır. Meselâ, (İnsanı nutfeden, cinni ateş alevinden yarattı) meâlindeki âyet-i kerîme böyle olduğunu bildirmekdedir. Yerler, gökler yok idi. Bunların hepsini sonradan var etti.

Allahü teâlânın sıfatlarını gösteren, Âlim (bilici), Semî’ (işitici), Basîr (gören), Kâdir (gücü yetici, kudretli), Mürîd (dileyici) ve Mütekellim (söyleyici) ve bunlar gibi isimleri, insanlar için kullanılabilir.

(Rahmân), (Kuddûs), (Müheymin) ve (Hâlık) gibi yalnız Allahü teâlâya mahsûs olan isimleri insanlara isim yapmak harâmdır.

(Azîz) gibi sıfatları olan isimleri, mecâz manâları ile insanlar için de kullanmak câiz ise de, edebe yakışmaz.

Allahü teâlânın ismini söyleyince, işitince, yazınca, (Sübhânallah), (Tebârekallah), (Celle-celâlüh), (Azze-ismüh), (Cellet kudretüh) veyâ (Teâlâ) gibi saygı sözlerinden birini söylemek, yazmak birincisinde vâcib, tekrârında ise müstehabdır.

Resûlullahın ismini işitince salevât söylemek de böyledir.

Comments are closed.