Keşanlı Süleymân Zâtî Efendi Osmanlı âlimlerindendir. Bursalı İsmâil Hakkı hazretlerinin talebelerindendir. Aklî ve naklî ilimleri tahsil ettikten sonra Gelibolu’ya gönderildi. 1738 (H. 1151) senesinde Keşan’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Bütün fıkıh kitaplarında şöyle yazıyor: “Kur’ân-ı kerîmi nağme ile, yani sesi mûsikî perdelerine uydurarak okumak, harfleri bozmaz ise, âlimler mekrûh demiştir. Zîrâ fâsıkların nağmelerine teşebbühdür. Eğer harfler değişir ise, haramdır. Okuması mekrûh olan bir şeyi dinlemek mekruh, haram olan şeyi, dinlemek haramdır. Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan hâfızlara emr-i marûf yapmak vâciptir. Düşmanlıklarına sebep olacak ise, bunları dinlememeli, orayı terk etmelidir.” Meşhur fıkıh kitabı Halebî’nin 297. Sahifesinde; “Tegannî ile okuyan bir imam arkasında kılınan namazın iâdesi, tekrâr kılınması lâzımdır, diyor. Başka bir sahifesinde; İş görenler ve yatanlar arasında, yüksek sesle Kur’ân-ı kerîm okunursa, okuyan günâha girer, yazılıdır. Yine; yan yatarak ayakları birbirine bitiştirip, Kur’ân-ı kerîmi içinden ezbere okumak veyâ yürüyerek, iş görerek, hamamda, kabir başında oturup okumak câizdir. Kitap okuyan, yazan, iş yapan yanında Kur’ân-ı kerîm okumaya başlamak, onlar dinlemedikleri zaman günah olur. Câmide veya başka yerde, birkaç kişinin, bir zamanda, yüksek sesle Kur’ân-ı kerîm okumaları tahrimen mekruhtur. Birinin okuyup, başkalarının sessizce dinlemeleri lâzımdır. İşi olanların dinlemesi farz olmaz. Kur’ân-ı kerîmi dinlemek, farz-ı kifâyedir ve okunmasından ve nâfile ibâdetlerden daha sevaptır. Kadın, Kur’ân-ı kerîmi kadından öğrenmelidir. Yabancı erkeklerden, âmâdan bile öğrenmemelidir. Kur’ân-ı kerîmi öğrendikden sonra, unutmanın günâh olduğu yazılıdır.
Süleymân Zâtî Efendinin şiirleri pek hoştur. Bunlardan biri şöyledir:
Bu dünyânın süslerine, aman aldanma ey gâfil!
Buna her kim gönül verse, geçer ömrü melâl üzre.
Bir dikkatli nazar etsen, bu dünyâ ehline cânım,
Kazanırlar para dâim, bunlar cenk ü cidâl üzre,
Akıllı olan bir kişi, gönül vermez bu dünyâya,
Düşkün olmaz ondan yana, bilir onu kemâl üzre.
Bir kalb dünyâya bağlansa, ibâdet zevkini duymaz,
Onunçün Zâtî bu şiiri getirdi hasbihâl üzre.