İslam büyükleri, sahip oldukları ilim sebebi ile kibre gurura kapılmaktan çok korkarlardı.
Selmân-ı Farisî hazretleri bazı kimselerin arkasında yürüdüklerini gördüğü zaman; “Bu hâl, sizin için hayırlı, fakat benim için şerlidir. İsterseniz beni takib etmeyiniz” derdi.
Rabi’ bin Haysem de, kendisini takib edenlere hitaben; “Vallahi sizin dilinizden korkmasam, size bir şey anlatmazdım” buyururdu. Kendisine demişler ki: “Yâ Ebâ Muhammed! Belki Allahü teâlâ senin yüzünden ve ilmin sebebiyle insanları faydalandıracaktır.”
O tevazu göstererek şu karşılığı vermiş: “Bu uzak bir ihtimal! Zira ilmimle kendim faydalanmadıktan sonra, başkaları nasıl faydalanacak?..”
Hasan-ı Basrî buyurdu ki: “Biz öyle kimselere yetiştik ki, onlar sahib oldukları bir hikmeti, sırf şöhret korkusu sebebiyle saklar, kimseye açmazlardı. Eğer onu açmış olsalardı, şüphesiz hem kendileri, hem de arkadaşları faydalanırdı.”
Abdullah bin Abbas buyurdu ki: “Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, onlar, çok fasih oldukları hâlde Allah korkusu onları susturmuştur!”
İbrahim Nehaî hazretleri, insanların kafasını karıştıran kıssaların anlatılmasından hoşlanmazdı. Derdi ki: “Emîr’ül-Mü’minin Ali radıyallahü anh, Küfe mescidine girdiği zaman, bir adamın insanlara birtakım kıssalar anlatmakta olduğunu görmüş ve ‘Bu nedir?’ diye sormuş. ‘Bir adam, bir şeyler anlatıyor’ demişler. O da; Bu adam, ben falancayım, beni tanıyın, demek istiyor’ buyurmuş.”
İbrahim bin Edhem hazretleri, bir gün, birisinin başında büyük bir kalabalığın toplandığını görmüş. Ve demiş ki: “Bu kadar kalabalık Ebû Hüreyre’nin etrafında toplanmış olsaydı o dahi âciz kalırdı.” Bu söz, o kimsenin kulağına gitmiş ve o günkü dersini tatil etmiş.
Hasan-ı Basrî buyurdu ki: “Arkadaşlar, sakın âlimlerin ilmini toplayıp da alçakların ameli gibi amel eden kimselerden olmayınız!”
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kimde şu üç şey varsa, imanın tadını alır: 1- Allah ve Resûlünü her şeyden çok sevmek. 2- Sevdiğini Allah rızası için sevmek. 3- Küfre düşmekten ateşe düşmek kadar korkmak.)