Hafız Ali Efendi, Kıbrıs’ta yetişen velîlerdendir. 1846 (H.1262) senesinde Kıbrıs’ın Limasol şehrinde doğdu. Derslerinde Ehl-i sünnet îtikâdını, Eshâb-ı kirâm sevgisini, dört büyük halîfeyi üstün bilmenin ehemmiyetini anlatırdı. Ehl-i beyte derin bir muhabbet besler; “Onları sevip tâbi olanlar kurtulmuştur” derdi. Hafız Ali Efendi 1926 (H.1345) senesinde Kıbrıs’ın Baf kasabasında vefât etti. Hocası İbrâhim Sıdkı Efendinin yanına defnedildi. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
“Hadis-i şerifte, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz;
(İki kelime vardır. Söylemesi çok kolaydır. Terâzîde çok ağır gelirler. Allahü teâlâ, bu iki kelimeyi çok sever. Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm) buyurdu. Çok kısa olduğu için, bunu söylemenin çok kolay olduğu meydandadır. Fakat, terâzîde çok ağır olmaları ve Allahü teâlâya çok sevgili olmaları şöyledir ki, birinci kelimesi, Allahü teâlâyı, Ona yakışmayan her şeyden ve mahlûkların alâmetlerinden ve yok olmaktan tenzîh ve taktîs etmektedir. Uzaklaştırmaktadır. Son kelimesi, bütün kemâl sıfatlarının ve güzel şü’ûnların Onda bulunduğunu bildirmektedir. Üstünlükler ve ihsânlar sahibi olduğu gösterilmektedir. Birinci ve sonuncu kelimeler, istigrâk ile, [yâni her şeyi içine alarak] birbirine izâfet edilmiş, bağlanmıştır. Bu iki kelimenin böyle sağlanması, bütün tenzîhlerin ve taktîslerin ve bütün kemâllerin ve cemâllerin Onda bulunduğunu göstermektedir. Baştaki iki kelime, bütün tenzîhleri ve taktîsleri Ona getirmekte, bütün kemâl ve cemâl sıfatlarının Onda olduğunu bildirmektedir. Sondaki iki kelime de, bütün tenzîhlerin ve taktîslerin ve azametin ve kibriyânın Onda olduğunu bildirmektedir. Bu kelimenin bütünü Onda hiçbir noksânlığın bulunmaması, ancak azametinden ve kibriyâsından ileri geldiğini göstermektedir. Bundan dolayı, bu iki kelime terâzîde çok ağır gelmekte ve Rahmâna çok sevgili olmaktadır.
TEVBENİN ANAHTARI!..
Bundan başka, tesbîh, yâni (Sübhânallah) demek, tevbenin anahtarıdır, hattâ özüdür. Bunun için, tesbîh etmek günâhların yok olmasına ve kötülüklerin afv olmasına sebeb olur. Bundan dolayı da, terâzîde çok ağır gelir. Hasenât kefesini doldurur. Rahmâna da sevgili olur. Çünkü Allahü teâlâ, affetmeyi sever…”