Bir talebe bileti verir misin!

Ahmet Mekkî Efendi hâzâ Allah adamıydı. Akşamları birlikte çıkar, vapurla Karaköy’e gelir, oradan Fatih’e gitmek için 34 veya 28 numaralı belediye otobüslerine binerdik. Kendisi bilet almazdı. Müftü pasosu vardı. Ben alırdım. Talebe bileti 25 kuruştu. Bir gün yine 34 numaraya bindik. Ama bir baktım ki, cebimde hiç para yok. Cüzdanımı…

Devamını oku

Tam İlmihâl kitabını okuyun!

Bir gün, Mekkî Efendiyle birlikte ikimiz, benim liseden kimya hocam olan Hüseyin Hilmi Efendi’ye gittik. Hocam kendisine çok hürmetkâr davrandılar. Sıcak bir gündü. Limonata getirdiler. Üç bardak vardı tepside. Birini ben içtim, çok leziz ve serindi. Birini de Mekkî Efendi içti. Üçüncü bardağı merak ettim. Kendileri içmedi çünkü. Meğer onu…

Devamını oku

Ben cennete mi geldim?!.

Müftülükte vazifeye başladığım ilk günü hâtırlıyorum. Baktım, Mekkî Efendinin talebeleri geldiler. Ali Sezer. İbrahim Boğalı. Ve Kemâleddin. Arabça bir kitap açıldı ve derse başladılar. Aynen medrese gibi. Ben Fâtih Vergi Dairesinden gelmiştim. Nasıl şaşırmayayım? Kendi kendime; “Allah Allah, ben nereye geldim böyle. Burası cennet mi?” dedim. Çok sevinçliydim. Çok mutluydum.…

Devamını oku

Seâdet-i Ebediyye kitabı varken…

Ahmed Mekkî Efendi “rahmetullahi aleyh” hiç abdestsiz durmazdı. Yaz aylarında müftülük sıcak olurdu. Zîrâ ikindide güneş alırdı. Klima da yoktu o zamanlar. İşte bu yüzden olacak, bâzen oturduğu yerde uyukladığı olurdu. Hani üç beş dakîka kadar. Ama uyanır uyanmaz, doğruca şadırvana gider, abdestini tâzelerdi. Bu hâl, dikkatimi çekerdi benim. Hayranlık…

Devamını oku

Aklı olan erkek…

Ahmet Mekkî Efendi hazretleri, bir gün müftülükte bana dönüp;“Abdüllatîf! Sana mühim bir nasîhatte bulunayım mı?” dedi. Cevâben; “Buyurun efendim” dedim. O vakit; “Akıllı bir Müslüman; hanımını üzmez, onu hoş tutar” buyurdu. Ve devam edip; “Hanım, ilk zamanlar tahammül etse de daha fazla dayanamaz. Hanımların bünyesi zayıftır, birkaç sene sonra sinir…

Devamını oku

Edebsizlik yapmış oluruz!

Mekkî Efendi hazretleri, benim kimyâ hocam Hüseyin Hilmi Efendi’ye hürmetli davranırdı. Ben buna şaşardım. Çünkü ondan yaşlıydı. Sonra Ona hocalık yapmış ve icazet de vermişti. Üstelik de seyyiddi. Buna rağmen, Ona karşı saygısızlık olmasın diye kapısının önünden öyle yürüyüp geçmezdi. Sebebini sorunca; “Bir selâm vermeden, bir hâl hatır sormadan kapısının…

Devamını oku