Ya yetişemezsem!..

Hanzala radıyallahü anh, Medîneli bir sahâbî olup, “Gasîl-ül melâike” lakabıyla meşhurdur. Uhud cenginden bir hafta önce nikâhlandı. Bir gün önce de düğün yapıp gerdeğe girdi. Girdi ama, başka bir heyecân içindeydi o gece. Yarınki savaşı düşünüyordu. Ya yetişemezsem! diye endîşe ediyordu. Bu korkuyla kırpmadı gözünü. Bir ara, geciktiğini hissedip fırladı…

Devamını oku

İnsan güzeli bir genç

Mus’ab bin Umeyr “radıyallahü anh”, insan güzeli bir gençti. Mekke’nin en zarif, en narin, en kibar delikanlısıydı. Tahsilli ve kıvrak zekâlıydı. Üstün fesahat ve belâgata sâhipti. Hem de çok zengin bir âilenin çocuğuydu. Bütün âilenin gözü onun üzerindeydi. Ama mutsuzdu. Çok sıkılıyordu. Birçok şey mânâsız geliyordu ona. Meselâ şu putlara…

Devamını oku

Zalimler öfkeden çıldırdı

Habbâb bin Eret radıyallahü anh, kalbi Allah sevgisiyle yanan bir sahâbî. Müşrikler, Onun îmân ettiğini öğrenince deliye dönüp işkenceye başladılar. Gömleğini çıkarıp, kızgın taşları çıplak vücûduna bastırırken bağırdılar: “Haydi dîninden dön!” “Lât ve Uzzâ’ya inan!” “Muhammed’i inkâr et!” Habbâb, dişlerini sıktı. Yüzünü buruşturdu ve insanüstü bir metânetle; “Lâ ilâhe illallah…

Devamını oku

Beşinci Müslümân

Hâlid bin Saîd radıyallahü anh İslâmla ilk şereflenen bahtiyârların beşincisidir. Henüz îmân etmemişti ki, bir gece Cehennemi gördü rüyâda. Kendi de hemen kıyıcığında duruyordu. Kaynayan, homurdayan, fokurdayan bir ateş deryasıydı. Korktu titredi. Babası geldi. Ve arkadan öz oğlunu bu çılgın ateşe itekledi. Hâlid tam düşmek üzereydi ki, Efendimiz aleyhisselâm yetişip,…

Devamını oku

Babam seni çağırıyor!

Hâlid bin Saîd radıyallahü anh gizlice îmân etmiş, Mekke’nin gözden saklı yerlerinde gizli gizli ibâdet ediyordu. Babasınınsa haberi yoktu îmân ettiğinden. Bir gün, yine tenhâ bir yerde namâz kılıyordu ki, diğer kardeşinin nefes nefese geldiğini fark etti. Çocuk geldi. Ve seslendi: “Hâlid! Babam seni çağırıyor!” Hâlid’in benzi soldu birden. Çünkü…

Devamını oku

Ceylan konuşuyor!..

Hamza radıyallahü anh henüz îmân etmeden de Kureyş içinde hâtırı sayılır biriydi. Arslan avcısıydı. Müşriklerin Safâ Tepesinde Efendimizi hırpaladığı gün, o, çölde bir ceylanı ustalıkla kovalayıp, sonunda sıkıştırdı bir köşeye. Hayvan, nefes nefese durdu ve dikti gözlerini gözlerine. Fakat o da ne? Konuşuyordu: Ceylan, açık bir dil ile; “Ey Hamza!…

Devamını oku