Üç altının hesâbı!..

Hazret-i Alî radıyallahü anh, bir gazâdan zaferle dönmüş, ganîmet olarak pek çok mal ve birkaç çuval altınla Resûlullah Efendimizin aleyhisselâm huzûruna gelip; “Yâ Resûlallah! Duânızla zafer nasîb oldu” deyip, altın dolu çuvalları arz etti Efendimize. Sevindiler. Duâ ettiler. Sonra ganîmet taksîmine geçildi. Allahın Resûlü, çuvallar dolusu altınları, bitirinceye kadar gâzilere…

Devamını oku

Yaşına hürmeten!..

Hazret-i Alî radıyallahü anh bir sabah namâzı için mescide giderken az ileride bir ihtiyârın da aynı yöne gittiğini gördü. Ama çok yaşlı olduğu için gâyet yavaş ilerliyordu. Hazret-i Alî ise ilk rek’ata yetişmek için acele ediyordu. Hayli yaşlıydı. Ak sakallıydı. Yaşına hürmeten önüne geçmedi. Mescide kadar onun ardından, yavaş adımlarla…

Devamını oku

Ey mevtâlar!..

Hazret-i Fâtıma radıyallahü anhâ vefât etmişti. Hazret-i Alî radıyallahü anh ve oğulları, cenâze hizmetini görüp o gece defnettiler kendisini. Hazret-i Alî, ertesi sabah kabristana gitti. Bir Fâtiha okudu. Ve yatan ölülere; “Ey mevtâlar! Bıraktığınız malların tamâmı vârislere taksîm edildi. Hanımlarınız başkalarıyla evlendi. Evlerinize tanımadığınız kimseler taşındı. Bizden size haber bunlardır”…

Devamını oku

Osman’dan hediyedir!..

Peygamber Efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” bir gün eshâb-ı kirâma karşı; “Her Peygamber, bir eshâbiyle övünür. Ben de eshâbımdan Osman bin Affân ile övünürüm” buyurdular. Ne şeref! Bir gün de; “Melekler benimle övündükleri gibi, ben de, Osman bin Affân ile övünürüm” buyurdular. BUNLAR NEDİR? Bir gazâda İslâm askerinin yiyeceği bitmiş, gâzîler ye’se…

Devamını oku

Adâletin böylesi!..

Hazret-i Alî radıyallahü anh halîfeliği zamanında zırhını kaybetmiş, çok aradıysa da bulamamıştı. Bir gün Kûfe’de iken o zırhı bir Yahûdî’nin elinde gördü. Yanına gitti. Kendisine; “Bu zırh benimdir, böyleyken sende nasıl oluyor?” buyurdu. Yahûdî ise; “Hayır, bu benim zırhım” dedi. Hazret-i Alî; “Benimdir” dedi. O yine diretince; “Gel öyleyse kadıya…

Devamını oku

Niçin ağlıyorsun?..

Alî bin Ebî Tâlip “radıyallahü anh” vefât edince, oğulları Hasan ve Hüseyin “radıyallahü arhümâ” defnedip geri dönerken, bir virânelikte inilti duydular. Oraya yaklaştılar. Ve içeri girdiler. Baktılar ki, biri yatıyor, yaşlı, garip ve hasta, üstelik ağlıyor. Acıyıp sordular: “Niçin ağlıyorsun? “Derdim büyük gençler.” “Nedir derdin baba?” “Âh evlâtlar, ben bir…

Devamını oku