Nasıl ağlamayayım?

Hazret-i Ömer radıyallahü anh, halîfe iken her gece şehri dolaşır, bir derdi sıkıntısı olan var mı diye araştırırdı. Varsa giderirdi. Ve hep ağlardı. “Niçin hep ağlarsınız?” dediklerinde derin bir âh! çekip; “Nasıl ağlamayayım, bir koyun Fırat Nehrine girip boğulsa, yarın benden sorulur” buyururdu. SİZİ BİTKİN GÖRDÜM Vefâtından bir yıl sonra…

Devamını oku

Aa, bu bizim Ömer değil mi?..

Hazret-i Ömer radıyallahü anh, bir gün şehri gezerken kendisini sevindiren bir hâdise oldu. Şöyle ki; Bir sokağa girdi. Yürüyüp ilerledi. Sokağın ilerisinde çok yaşlı ve safça bir kadıncağız evinin önüne çıkmış, güneşleniyordu. Kızı, Halîfeyi fark edince telâşla seslendi içeriden: “Anneciğim!” “Buyur kızım” “Çabuk içeri gir!” “Neden kızım?” “Emîr-ül mü’minîn bu…

Devamını oku

Sen burada az bekle!..

Hazret-i Ömer ile Abdurrahmân bin Avf radıyallahü anhümâ her gece şehri dolaşır, bir yere gelince hazret-i Ömer; “Az bekle!” derdi. Ve bir eve giderdi. Az sonra dönüp gelir ve dolaşmaya devam ederlerdi. Hazret-i Ömer vefât edince, Abdurrahmân bin Avf o evi bulup içeri girdi. Hasta birini gördü. Pîr-i fânî biriydi…

Devamını oku

Müşrikler kuduruyordu!..

Efendimiz aleyhisselâm Kâbe’de namâz kılıyor, beri yanda ise bir grup müşrik oturmuş; “Ne yapıp edelim, bu İslâm meşâlesini söndürelim” diyorlardı, ama… Yapamıyorlardı. Kuduruyorlardı. Ebû Cehil öbürlerine dönüp; “Yetti gayri. Secdeye gitsin, koşup ayağımla ensesine basacağım!” dedi. Öbürleri teşvîk etti: “Geç bile kaldın!” O Server secdeye inince, mel’ûn fırladı hemen. Koşarak…

Devamını oku

Eğer O olmasaydı!..

Hak teâlâ Mûsâ aleyhisselâma; “Bana yakın olmak ister misin?” diye sordu. “İsterim yâ Rabbî” deyince; “Öyleyse Habîbim Muhammed’e çok salevât söyle” buyurdu. Mûsâ Nebî sordu: “Yâ Rabbî! Muhammed kim ola ki, sana böyle yakındır?” Buyurdu ki: “Eğer O olmasaydı, kâinâtta hiçbir şeyi yaratmazdım.” “Yâ Rabbî, senin katında ben mi daha…

Devamını oku

Sıkıntı, işkence, çile!..

Efendimiz aleyhisselâm, bir gün mücessem nur misâli Kâbe’ye yürüdü. Kulların hidâyete gelmesi için duâ edecekti. Yalvaracaktı. Yakaracaktı. Peki ya müşrikler? Onlar da Kâbe’de toplanmışlar, buna mâni olmanın hesâbını yapıyorlardı. Onlara göre, bu gidişe “Dur!” demeli, söndürmeliydi bu yanan meş’aleyi. Konuşuyorlardı. Kin kusuyorlardı. Derken Efendimizi gördüler. Eh, fırsatı yakalamışlardı. Koşup hep…

Devamını oku