O gelmesin, ben giderim

Hazret-i Mevlâna zamanında Bedreddin-i Tirmizi adında biri “simya” ilmiyle, yani “altın yapmakla” uğraşmaktadır. Bir ara Mevlâna hazretlerinin bu işte mahir olduğunu işitir. Sevinir ve merak eder. Oğlu Sultan Veled’e gider. “Ben simyagerim, babanızı görmek istiyorum” der. Sultan Veled; “Pekâlâ” der. Ve o akşam babasına arz eder. Hazret-i Mevlâna; “O gelmesin,…

Devamını oku

Allah, kendine sığınanı korur

Hazret-i Mevlâna zamanında Moğol vâlisi zalim Noyan Han Konya’yı muhasara eder. Müslüman halk sıkıntıya düşer. Hazret-i Mevlâna’ya giderler. Ve duasını isterler. Büyük veli onlara; “Korkmayın, Allah, kendine sığınanları korur” buyurur. Ve çıkar evden. Gelir şehir meydanına. İnanılmaz derecede “heybetli” ve vakurdur. Meydanda namaza durur. Askerler Noyan Han’a koşar, durumu bildirirler.…

Devamını oku

Hemen çıkıp gidin bu evden!

Mevlâna hazretleri, âlim ve velidir. Kalp gözü açıktır. Keramet sahibidir. Bir gün zamanın padişahı Sultan Rükneddin, evinde oturmaktadır ki önünde Hazret-i Mevlâna belirir birden… Ve kendisine dönüp; “Hemen çıkın bu evden!” der. Başka şey söylemez. Ve gözden kaybolur. Sultan şaşırır birden! Ne olduğunu anlayamaz. “Niçin, neden?” diye soramaz. Hanım ve…

Devamını oku

Şu dergâhı görüyor musun?

Hazret-i Mevlânâ bir gün çok sevdiği Hüsameddin Çelebi adındaki talebesinin bağına gider. Oturup sohbet ederler. Bağın yakınında bir dergâh vardır. Mübarek zat o dergâha bakar. Ve Hüsameddin’e sorar: “Şu dergâhı görüyor musun?” O da cevap verir: “Görüyorum hocam.” “O dergâh senin olsa diyorum.” Hüsameddin şaşırır! “Estağfirullah hocam. Başkasının yerinde gözüm…

Devamını oku

Yedi gündür bu hayvan aç

Mevlâna hazretleri, her veli gibi merhamet sahibidir. Hatta hayvanlara da. Bir gün eline bir “ekmek” alır. Yakındaki bir viraneliğe varır. Sevdiklerinden biri onu görür. “Ne yapacak?” diye meraklanır. Ardından takip eder. Bakar ki bir “anne köpek” var orada. Mübarek zat, o ekmeği lokma lokma ona yediriyor. Yanına kadar gider. Ve…

Devamını oku

Benden bizim Saka’yı istediler

Mevlâna hazretleri bir gün dergâhında sohbet etmektedir ki içeri “üç kişi” girer. Üçü de yeşil cübbe giymiş, nurani kimselerdir. Hazret-i Mevlâna’nın karşısında edeple otururlar. Alçak sesle bir şey sorarlar. Hazret-i Mevlâna; “Uygundur” der. Bu cevabı alırlar. Veda edip ayrılırlar. Oğlu Sultan Veled, merakla sorar: “O gidenler kimlerdi babacığım?” Buyurur ki:…

Devamını oku