Büyük âlim ve mürşid-i kâmil

İslâm târihinde, bundan önceki makâlemizde kendisinden bir nebze bahsettiğimiz Muhammed Ma’sûm (kuddise sirruh) kadar rüşd ve hidâyeti yaygın bir âlim ve mürşid görülmemiştir. Dokuz yüz bin kişi ona talebe olup huzûrunda tövbe etmiş, talebelerinden yüz kırk bini velîlik mertebelerine kavuşmuş, yedi bini de mürşid-i kâmil (tâm ve olgun bir âlim)…

Devamını oku

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üstünlüğü

Geçen haftaki 2 makâlemizde, kendisinden çok kısa bir şekilde bahsettiğimiz İmâm-ı Rabbânî hazretleri, memleketine gelince ilim ve edep öğretmeye, isteklileri yetiştirmeye ve yükseltmeye başladı. Şöhreti her yere yayılıp, her taraftan âşıkları, onun ilminden ve feyzinden faydalanmaya geliyorlardı. Talebelerine Kâdî Beydâvî Tefsîrî, Sâhîhu’l-Buhârî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, Usûlü’l-Pezdevî, Hidâye, Şerhu’l-Mevâkıf ve Avârifü’l-Meârif gibi kıymetli…

Devamını oku

Muhammed Ma’sûm hazretlerinin fazileti

Lakabı “Mecdüddîn” olup “el-Urvetü’l-vüskâ: sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim” sıfatıyla meşhur olan büyük İslâm âlimi Muhammed Ma’sûm Fârûkî (rahimehullah), hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. 1599 (H. 1007) senesinde doğdu. O doğduğu zaman babası; “Muhammed Ma’sûm’un dünyâya gelişi, bizim için çok bereketli ve pek mübârek oldu. Onun doğmasından birkaç ay…

Devamını oku

Âriflerin ışığı velîlerin önderi

Hindistan’da yetişen en büyük âlim ve velîlerden olan “İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sânî Şeyh Ahmed-i Fârûkî Serhendî” 1563 (H. 971) senesinde Serhend’de doğmuştur. Bugünden itibâren, inşallah birkaç makalemizde, sadece  Hindistan ve Asya’yı değil, bütün dünyayı aydınlatan en parlak güneşler olan İmâm-ı Rabbânî, oğlu Muhammed Ma’sûm Fârûkî, torunu Seyfeddîn-i Fârûkî’den (rahmetullahi teâlâ aleyhim…

Devamını oku

İlmiyle âmil mürşid-i kâmil

Dün kısaca kendisinden bahsettiğimiz İmâm-ı Rabbânî hazretleri, çocukluğunda şiddetli bir hastalığa tutulmuştu. Evlerinde büyük bir üzüntü hâsıl olup, vefât edeceğini zannetmişlerdi. O zamanın meşhur velîlerinden ve Abdülkadir-i Geylânî’nin (kuddise sirruh) yolunun büyüklerinden Şâh Kemâl-i Kihtelî-yi Kâdirî’ye götürüp duâsını istediler. Şâh Kemâl-i Kâdirî (rahimehullah), İmâm-ı Rabbânî’yi görünce, ona büyük bir hayrânlıkla…

Devamını oku

“Asr-ı Saadet”ten günümüze…

Sevgili Peygamberimizin “Asr-ı Saâdet”inden sonra, “Dört Halîfe Devri” başlamış; bu devir otuz yıl kadar sürmüştür. Bunlar, Peygamber Efendimizin vazîfelerini tam olarak yaptıklarından, kendilerine “Hulefâ-i Râşidîn=Râşid Halîfeler” denilmiştir. Dört Halîfe Devri (632-661/H. 11-40), bütün İslâm târihi boyunca, İslâmî fazîletlerin yaşandığı “Altın Çağ” olarak kabul edilmiştir. Bu devirde İslâm orduları; Kuzey Afrika,…

Devamını oku