Mahdûm Şeyh Abdülkâdir rahmetullahi aleyh, Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. Şeyh Hasan Geylânî’nin oğludur. 862 (m. 1457)’de Hindistan’da Uçe beldesinde doğdu. 940 (m. 1533)’de vefât etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:
Sehl bin Abdullah buyurdu ki:
Mü’minin bu dünyâda malı ve nefsi yoktur. Allahü teâlâ meâlen buyurdu ki: (Şüphesiz ki Allahü teâlâ, hak yolunda muharebe ederek düşmanları öldürmekte, kendileri de öldürülmekte olan mü’minlerin canlarını ve mallarını, kendilerine Cenneti vermek mukabilinde satın almıştır.) [Tevbe-11] Mü’min, malını Allahü teâlânın beğendiği şeylere harcar. Canını da, Allahü teâlânın sevgisi uğrunda feda eder. Gerçek manada Allahü teâlâyı seven, dünyâya kıymet vermez. Dünyânın süsüne, parlaklığına itibâr etmez.
Rivâyet edilir ki; Allahü teâlâ, İbrâhim aleyhisselâma, “Seni niçin Halîl edindiğimi biliyor musun?” diye vahyetti. O da, “Hayır bilmiyorum yâ Rabbî!” dedi. Allahü teâlâ, “Çünkü sen vermeyi seviyorsun, fakat almıyorsun” buyurdu. Onun için cömert kimseye ziyâretler yapılır, herkes ona gelir. Cömert kimse, çok iyilik yapar, muhtaçlara yardım kanadını gerer.
Allahü teâlâya kavuşmayı istemek, O’nun velî kullarına hastır. Allahü teâlâ meâlen: “Ey Resûlüm de ki: Ey Yahudiler! Eğer siz, diğer insanlardan başka olarak Allahü teâlânın dostları bulunduğunuzu zannediyorsanız, haydin ölmeyi isteyin, şayet davanızda sâdık kimselerseniz.” (Cum’a-6) buyurmaktadır. Âlimler, bu âyet-i kerîmeyi; niçin Allahü teâlâya kavuşmayı istemiyorsunuz? Halbuki siz Allahü teâlânın evliyâsı ve sevdikleri olduğunuzu iddia ediyorsunuz. “Hiç, dost dosta kavuşmayı istemez mi?” diye tefsîr ettiler.
Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kim Allahü teâlâya kavuşmayı isterse, Allahü teâlâ da ona kavuşmayı ister. Kim Allahü teâlâya kavuşmayı istemezse, Allahü teâlâ da ona kavuşmayı istemez.” Âlimler, bu hadîs-i şerîfte; ölüm zamanı kastedilmektedir, dediler. Bu sırada mü’mine, Rabbi yanındaki durumu, Allahü teâlânın kendisinden râzı olduğu, kendisini sevdiği bildirilir. O zaman mü’min, Rabbine kavuşmak ister. Bu durumlardan dolayı kalbinden endişe gider, rahatlar ve kalbi düzelir. Kâfire gelince, ölüm ânında ona, Allahü teâlânın kendisine gazâbı, kendisinden hoşnut olmadığı malûm edilir. Bu yüzden, düşeceği azâbların korkusundan dolayı, Allahü teâlâya kavuşmak istemez…