Eshab-ı kirâmda (aleyhimürrıdvan) mânânın yanında maddenin hiçbir değeri yoktu. Onlar hep manevî olanlara önem verirlerdi…
İnsan,
ruhu ile insandır. Beden ona binek olarak yaratılmıştır. Madde, mânâya
hizmet etmelidir. Aksi takdirde en kıymetli varlığı olan mânâyı, geçici
ve fani olan maddeye fedâ etmiş olur ki, bu da çok yanlış olur, insanı
çok büyük pişmanlığa sevk eder.
ruhu ile insandır. Beden ona binek olarak yaratılmıştır. Madde, mânâya
hizmet etmelidir. Aksi takdirde en kıymetli varlığı olan mânâyı, geçici
ve fani olan maddeye fedâ etmiş olur ki, bu da çok yanlış olur, insanı
çok büyük pişmanlığa sevk eder.
Eshab-ı kirâmda (aleyhimürrıdvan) mânânın yanında maddenin hiçbir değeri yoktu. Onlar hep manevî olanlara önem verirlerdi…
İslâm
devleti kuruldu, İran ve Bizans fethedildi. Kisra ve Kayser’in
hazineleri Başkent Medine-i Münevvere’ye taşındı. Bu muazzam iki
devletin geliri, en kıymetli eşyaları bu mübarek beldeye aktı, âdetâ
Müslümanların üzerine yağdı. Fakat müminleri ebedîlik yolundan
çeviremedi! Onlar isteselerdi, bu iki büyük imparatorlukların enkâzı
üzerinde, muazzam bir Arap saltanatı kurabilirlerdi. Çünkü bu
devletlerin vârisi olmuşlardı.
devleti kuruldu, İran ve Bizans fethedildi. Kisra ve Kayser’in
hazineleri Başkent Medine-i Münevvere’ye taşındı. Bu muazzam iki
devletin geliri, en kıymetli eşyaları bu mübarek beldeye aktı, âdetâ
Müslümanların üzerine yağdı. Fakat müminleri ebedîlik yolundan
çeviremedi! Onlar isteselerdi, bu iki büyük imparatorlukların enkâzı
üzerinde, muazzam bir Arap saltanatı kurabilirlerdi. Çünkü bu
devletlerin vârisi olmuşlardı.
Kisra, yalnız İran’ın geliriyle
saltanat sürmüş, Herakliyus da sırf Bizans’ın mal ve mülkü ile debdebe
içinde yüzmüş ise Hazreti Ömer, radıyallahü anh için bu iki
imparatorluğun geliri ile saltanat sürmesi mümkündü ve elindeydi. Fakat
o, bu âyet-i kerimeyi duymuştu: (El Kasas sûresi 83.) “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde üstünlük sağlama arzusuna düşmeyenlere veririz. Sonuç takva sahibi olanlarındır.”
saltanat sürmüş, Herakliyus da sırf Bizans’ın mal ve mülkü ile debdebe
içinde yüzmüş ise Hazreti Ömer, radıyallahü anh için bu iki
imparatorluğun geliri ile saltanat sürmesi mümkündü ve elindeydi. Fakat
o, bu âyet-i kerimeyi duymuştu: (El Kasas sûresi 83.) “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde üstünlük sağlama arzusuna düşmeyenlere veririz. Sonuç takva sahibi olanlarındır.”
Sanki onlar, Peygamberimizin aleyhisselâm vefatından önce buyurduğu şu hadis-i şerifi şimdi dinler gibi idiler: “Yemin
ederim ki, bundan böyle sizin için fakirlikten korkmuyorum. Belki,
sizden önceki ümmetlerin önüne dünyalık kapıları açılıp yek diğerine
hased edilerek helâk oldukları gibi, sizin önünüze de dünya kapıları
açılarak birbirinize hased edip helâk olmanızdan korkuyorum.”
ederim ki, bundan böyle sizin için fakirlikten korkmuyorum. Belki,
sizden önceki ümmetlerin önüne dünyalık kapıları açılıp yek diğerine
hased edilerek helâk oldukları gibi, sizin önünüze de dünya kapıları
açılarak birbirinize hased edip helâk olmanızdan korkuyorum.”
İslâm
davâsının ruhunu böyle korudular. Peygamberlerinin örnek hareketlerine
böyle sarıldılar. Çok şaşılacak şey; bu büyük fetihlerle İran ve Bizans
medeniyeti denizine dalıp, ahlâklarından, prensip ve âdetlerinden hiçbir
şey kaybetmeden, üzerleri ıslanmadan, sahil-i selâmete çıkmaları ve
Eshâb-ı kirâmın bu bol İslâmı fütûhata rağmen, hâlâ ruh ve
şahsiyetlerini, zühd ve mütevâzı yaşayışlarını koruyabilmeleridir.
davâsının ruhunu böyle korudular. Peygamberlerinin örnek hareketlerine
böyle sarıldılar. Çok şaşılacak şey; bu büyük fetihlerle İran ve Bizans
medeniyeti denizine dalıp, ahlâklarından, prensip ve âdetlerinden hiçbir
şey kaybetmeden, üzerleri ıslanmadan, sahil-i selâmete çıkmaları ve
Eshâb-ı kirâmın bu bol İslâmı fütûhata rağmen, hâlâ ruh ve
şahsiyetlerini, zühd ve mütevâzı yaşayışlarını koruyabilmeleridir.
İlk
kurulan İslâm devletinin gâyesi ve şiârı hidayet, Allah’a davet ve
Müslümanlara hizmetti. Devlet, ahlâk ve din uğruna muazzam mal kaybına
uğrardı. Madde ile mânâ arasında tercih yapılacak olsaydı, maddeyi bir
kenara iterdi ve bunu da seve seve yapardı…
kurulan İslâm devletinin gâyesi ve şiârı hidayet, Allah’a davet ve
Müslümanlara hizmetti. Devlet, ahlâk ve din uğruna muazzam mal kaybına
uğrardı. Madde ile mânâ arasında tercih yapılacak olsaydı, maddeyi bir
kenara iterdi ve bunu da seve seve yapardı…
Ömer bin
Abdülaziz rahmetullah-i aleyhin adaletine şahit olan birçok gayrimüslim
iman etmişlerdi. Daha önce cizye verenlerden artık bu vergi
alınamayacaktı. Dediler ki: “Bunlardan vergi almazsak devlet bütçesi
zayıflar. Bir müddet daha bunlardan vergi almaya devam edelim. Kendimizi
güçlü gördüğümüz zaman artık almayız!”
Abdülaziz rahmetullah-i aleyhin adaletine şahit olan birçok gayrimüslim
iman etmişlerdi. Daha önce cizye verenlerden artık bu vergi
alınamayacaktı. Dediler ki: “Bunlardan vergi almazsak devlet bütçesi
zayıflar. Bir müddet daha bunlardan vergi almaya devam edelim. Kendimizi
güçlü gördüğümüz zaman artık almayız!”
Bu teklif Ömer bin
Abdülaziz hazretlerini çok hiddetlendirdi ve; “Hayır, olamaz!” diye
karşılık verdi ve ekledi: “Cenabı Hak Peygamberimizi Hâdi (hidayet
edici) olarak gönderdi. Cabi (vergi toplayıcı) olarak göndermedi.
Abdülaziz hazretlerini çok hiddetlendirdi ve; “Hayır, olamaz!” diye
karşılık verdi ve ekledi: “Cenabı Hak Peygamberimizi Hâdi (hidayet
edici) olarak gönderdi. Cabi (vergi toplayıcı) olarak göndermedi.
O
mübarek insanın bu tevekkül ve teslimiyeti işe yaradı. Kısa süren
hilâfeti müddetince akla hayale gelmeyen nimetlere kavuştular…
mübarek insanın bu tevekkül ve teslimiyeti işe yaradı. Kısa süren
hilâfeti müddetince akla hayale gelmeyen nimetlere kavuştular…
Maddî
saltanat ile manevi saltanatı birleştirenlerin sayısı çok azdır.
İkisinden biri olur çoğunlukla. Fakat bu mübarek insana her iki saltanat
da nasip oldu. Ama dünyaya ve içindekilere hiç değer vermedi…
saltanat ile manevi saltanatı birleştirenlerin sayısı çok azdır.
İkisinden biri olur çoğunlukla. Fakat bu mübarek insana her iki saltanat
da nasip oldu. Ama dünyaya ve içindekilere hiç değer vermedi…