Ebû Mus’ab el-Kureşî hazretleri Mâlikî fıkıh âlimidir. Tebe-i tâbiînden olup, Eshab-ı kiramdan Abdurrahman bin Avf’ın soyundandır. 150 (767) yılında Medine’de doğdu. Mâlik bin Enes hazretlerinin en büyük talebelerindendir. Çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Kûfe, sonra Medine Kadısı olarak görevlendirilmiştir. 242 (m. 857)’de vefat etti.
Şöyle buyurmuştur:
Resûlullahın ibâdet olarak yaptığı ve ara sıra bıraktığı şeylere (Sünnet-i hüdâ) veya (Müekked sünnet) denir. Bunları ara sıra yapmayanlara azap bildirilmedi. Hiç terk etmediği ve terk edenlere azap yapılacağını bildirdiklerine (Vâcib) denir. Ara sıra yaptığı ibâdetlere (Müekked olmayan sünnet) veya (Müstehab) denir. Âdet olarak yaptıklarına (Sünnet-i zevâid) veya (Edeb) denir. İyi şeylere sağdan, fena şeylere soldan başlamak ve sağ, sol elleri kullanmak edebdir. Âdetlerde değişiklik yapmak, bid’at değildir. Verâ sahiplerinin yapmaması iyi olur.
Hadis-i şerifte, (Benim sünnetime ve benden sonra, hulefâ-i râşidînin sünnetlerine sarılınız!) buyuruldu.
Sünnet sözü, yalnız olarak söylenildiği zaman, İslâmiyetin bildirdiği her şey demektir. Bu dînin sahibi olan Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz, âdetlerde bir şey bildirmedi. Minâre, mektep, kitap gibi sonradan yapılmış olan şeyler bid’at değildir. Böyle şeylere (Sünnet-i hasene) denir. İslâmiyetin yasak ettiği şeyleri meydana çıkarmaya (Sünnet-i seyyie) denir. Bid’atler, sünnet-i seyyiedir. Sünnet-i hasene yâni dîne yardımcı şeylerin (Sadr-ı evvel)de yâni Eshâb-ı kirâmın ve tâbiîn-i izâmın zamanlarında yapılmaması, onların bu faydalı şeylere ihtiyaçları olmadığı içindi. Onların zamanlarında bid’at sahipleri çıkmamış veya çoğalmamıştı. Kıyâmete kadar (sünnet-i hasene) meydana çıkarmak câizdir ve sevaptır.
İbâdette bir bid’ati yapmak, bir sünneti terk etmekten daha fenadır. Bid’at işlemek haramdır. Sünneti özürsüz terk etmek mekruhtur. Bir sünneti özürsüz terk etmeyi sevap sanırsa, sünneti terk etmesi de bid’at olur. Bir inanışın, bir işin veya bir sözün sünnet veya bid’at olduğu bilinemediği zaman, bunu yapmamak lâzım olur. Çünkü, bid’ati terk etmek lâzımdır. Sünneti yapmak lâzım değildir. Allahü teâlânın haram ettiği şeylerden bir zerresini yapmamak, insanların ve cinnin bütün ibâdetlerinden daha sevaptır. Bunun için, güçlük olan yerde vâcib de terk edilir fakat haram işlenemez.