Mekke fethinde müşrikler peygamberimizden ne beklediler?

Geçen haftalarda Mekke-i mükerremenin fethiyle ilgili bazı bilgiler vermiştik. Bugün o konuda birkaç cümle daha yazıp artık mevzûmuzu kapatacağız…
Sevgili Peygamberimiz, şanlı sahâbîleriyle birlikte, Cenâb-ı Hakk’ın va’d buyurduğu Mekke fethini gerçekleştirince, Kureyş müşrikleri, Mescid-i Harâm’da toplanıp, Kâbe’nin etrâfını sararak, korku ile karışık ümitle, sevgili Peygamberimize bakıyorlar, haklarında verilecek karârı heyecânla bekliyorlardı. Zira onlar, Peygamber Efendimize ve Eshâbına her türlü işkenceyi yapmışlardı. Hepsinden öte yurtlarından çıkarmışlardı. Bu yetmiyormuş gibi, onları tamamen ortadan kaldırmak için kaç defa harb etmişlerdi. Fakat bütün bunlara rağmen, yine de ümîtli idiler. Çünkü karşılarında, âlemlere rahmet olarak gönderilen merhamet deryâsı bir zât vardı.
Peygamberimiz, Kâbe’nin kapısının eşiğinde durup, vereceği hükmü sabırsızlıkla bekleyenlere karşı şöyle buyurdu:

“SADECE İYİLİK BEKLERİZ”
“Allah’tan başka (ibâdete lâyık) ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O’nun eşi ve ortağı yoktur. O va’dini yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Bütün düşmânlarımızı dağıttı. İyi biliniz ki câhiliyye devrine âit olan eski görenekler, kan ve mal dâvâları artık şu iki ayağımın altındadır, ortadan kaldırılmıştır. Yalnız Kâbe hizmetiyle hacılara su dağıtma işi bırakıldı.
Ey Kureyş cemâati! Allah sizden eskiden kalma gurûru, babalarla, soylarla övünmeyi giderdi. Bütün insanlar Âdem’den, Âdem de topraktan yaratılmıştır.”
Peygamberimiz devam ederek; “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi milletlere, kabîlelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız (öğünesiniz diye değil.) Allah katında en iyiniz, takvâsı en çok olanınızdır. Şüphesiz ki, Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdârdır” (Hucurât sûresi, 13) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu.
Sonra da Sevgili Peygamberimiz, korku içinde ne yapacaklarını şaşırmış haldeki müşriklere bir müddet baktı: “Ey Kureyş topluluğu! Şimdi size nasıl muâmele edeceğimi sanıyorsunuz?” diye sordu.
Kureyşliler: “Biz, senden ancak hayır umarız, sen kerem ve iyilik sâhibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sâhibi bir kardeş oğlusun! Ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız” dediler.
Peygamberimiz onlara tebessüm buyurdu ve “Benim hâlimle sizin hâliniz, Yûsuf’un (aleyhisselâm) kardeşlerine söylediği gibi olacaktır. Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi ben de size: ‘Bugün artık size geçmişten sorumluluk yoktur, günâhınızı yüzlerinize vurmak sûretiyle benim tarafımdan size, bir kınama ve ayıplama yoktur; Allahü teâlâ, sizi mağfiret buyursun’ (Yûsuf suresi, 92) derim. Haydi gidiniz, serbestsiniz” buyurdu.

BATILIN KÖKÜ KAZINDI!..
Mekke’nin fethinin ikinci günü, Peygamberimiz bir hutbe okudu. Bu hutbesinde, Müslümânların kardeş olduklarını ve karşılıklı haklarını ve daha birçok husûsu bildirdi. Peygamberimiz umumî af i’lân ettikten sonra, Kureyşliler Müslümân oldular. Seneler önce kendilerini îmâna dâvet ettiğinde inanmayanlar, o gün Safâ Tepesinde Peygamberimize bîat ettiler. [Kadınların, Resûlullaha söz verdiklerini bildiren Mümtehine sûresindeki âyet-i kerîme, Mekke şehrinin alındığı gün inmiştir.]
Bu muazzam merhamet, katı kalbleri yumuşatmış, nefret hâlini muhabbete çevirmişti. Âlemlerin Efendisi, onları İslâm’a davet edince, Müslümân olmak için toplandılar.
Sevgili Peygamberimiz, Kureyşlilere peygamberliğini ilk defa bildirip, İslâm’a davet ettiği Safâ Tepesine çıktı. Yine orada, büyük-küçük, erkek-kadın bütün Mekkelilerin bîatını kabûl etti. Böylece Kureyşliler Müslümân olarak, Eshâb-ı kirâm arasına katılmakla şereflendiler. Resûlullah bunlara hayır duâ etti ve aflarını diledi.
Müslümân olan herkes, evlerindeki bütün putları kırdılar. Çevre kabîlelere askerî birlikler gönderilerek, oralardaki putlar da yerle bir edildi. Böylece hakkın gelmesi ile batılın kökü kazındı. Peygamberimiz fetihten sonra on beş gün Mekke’de kaldı. Bu sırada Mekke çevresindeki yerlerde bulunan putlar da kırıldı. Böylece Mekke ve çevresi putlardan temizlendi. Orada bulunanlar da, Müslümân olmakla şereflenerek dünyâ ve âhiret saâdetine kavuştular…

Comments are closed.