Mekkîzâde Asım Efendi

“Bir kabirden feyz almak için, o zata karşı, diri imiş gibi, edep ve saygı göstermek, kabri üzerine basmamak da lazımdır…”

Mekkîzâde
Asım Efendi “rahmetullahi aleyh” yüzotuzbeşinci Osmanlı
Şeyhülislâmıdır. İstanbul’da doğdu, tahsilini tamamladıktan son­ra
İstan­bul Kadısı, Rumeli Kadıaskeri oldu. Sultan II. Mahmud ve Sultan
Abdülmecid zamanında Şeyhülislamlık yaptı. 1262 (m. 1846)’da vefat etti.
Bir dersinde buyurdu ki:
Büyük bir zatın kabrini ziyaret eden
kimse, ona rabıta ederse, yani dünya işlerini düşünmeyip, kalbine
hiçbir şey getirmeyip, o zatın ruhunu, his organları ile anlaşılamayan
bir nur farz ederek, bunu kalbinde bulundurursa, o ruhtan kendi kalbine
bir şeyler akmaya başlar. O zatın feyzlerinden bir feyz ve hallerinden
bir hal kendinde hasıl oluncaya kadar bu nuru kalbinde saklamalıdır…
Kabir
yanına gelince, önce selam verilir. Mezarın sağ yanına, yani kıble
tarafına, ayak ucuna yakın durur. Tanıdığı gibi, şeklini, suretini
hatırına getirir. Eûzü ve besmele ile bir Fatiha ve onbir İhlas okur.
Sevabını Resûlullah efendimizin ve bütün Peygamberlerin “aleyhimüsselâm”
ve Eshâb-ı kiramın ve Evliyâ-i izâmın “aleyhimürrıdvân” ruhlarına ve bu
zatın ruhuna hediye eder. Sonra oturur. Onun ruhunu gönlünde
bulundurur. Kalbinde bir şey hasıl oluncaya kadar durur. Gelen kimse
almasını bilir ise, o zat da vermeye ehil, olgun bir veli ise ve
şartları gözeterek beklerse, elbette bir şey ele geçer. Bu şartlar, o
zatın kendisini tanıdığına, selamını işitip cevap verdiğine, ruhunun
kamil, olgun olduğuna, ruhunun bir zamana ve yere bağlı olmadığına,
nerede hatırlarsa, orada imiş gibi feyz vereceğine, Allahü teâlâ,
feyzini, ruhun gıdasını onun ruhu ile gönderdiğine inanmaktır…
Her
şeyi yaratan, gönderen, yalnız Allahü teâlâdır fakat her şeyi belli bir
sebeple göndermek O’nun âdetidir. Onun nimetine kavuşmak isteyenin,
Onun âdetine uyması, sebebi arayıp, bulup, öğrenip, onun sebebine
yapışması lazımdır. Sebepleri aramak ve öğrenmek istememek, Allahü
teâlânın âdetini bozmak olur. Fen derslerini, fen bilgilerini öğrenmek,
Onun âdetine uymak, sebepleri öğrenmek demektir.
Bir kabirden
feyz almak için, o zata karşı, diri imiş gibi, edep ve saygı göstermek,
kabri üzerine basmamak da lazımdır. O zat mürşid-i kâmil ise, kalbdeki
nisbet geç hasıl olup, uzun zaman kalır. Mürşid olmayan veli ise, hasıl
olan feyz ve nisbet, keskin ve çabuk gelip geçici olur.

Comments are closed.