“Bütün fesadın başı kibirdir. Kibir, şeytanın büyüklenip kendini beğenmesi ile işlenen ilk günah oldu…”
Mevlânâ Ziyâüddîn Bernî hazretleri Hindistan’da yetişen meşhûr evliyâdan olup, Hâce Nizâmüddîn-i Evliyânın talebesidir. 8. asrın sonlarında vefât etti. “Hasretnâme” isimli eserinde şöyle anlatır:
Bir zaman, hocam Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ’nın sohbetinde bulunuyordum. O gün rûhlara hayat veren bereketli sohbetlerinde, sabahtan kuşluk vaktine kadar bulundum. Bu sırada birçok kişi, ona talebe olmak üzere geldi. O da gelenlerin hepsini kabûl etti. O esnada kalbimden geçti ki: “Eskiden büyük zâtlar, kendilerine talebe olmak üzere gelenleri kabûl etmekte ihtiyâtlı davranırlar, her geleni hemen kabûl etmezlerdi. Bizim hocamız ise, gelenlerden hiçbirini ayırmıyor…” Ben bu düşünceler içinde iken, bir ara bunu kendisine suâl etmek bile istedim. Allahü teâlânın izni ile benim bu düşüncelerimi anladı. Bana dönerek tebessüm etti ve; “Bana istediğini sor ama, gelen herkesi niçin kabûl ettiğimi sorma” buyurdu. Sonra da şöyle devam etti; “Talebe olmak üzere gelenlerin hepsini kabûl ettiğimizi, ihtiyâtlı davranmadığımızı düşünüyorsunuz. Bizim böyle davranmamızın üç sebebi vardır. Birincisi; tecrübe ile anlıyorum ki, bize talebe olmak üzere gelenlerin hemen hepsi, günah işlemekten sakınan, namazlarını devamlı olarak ve cemâatle kılan, emirleri yapmakta gevşek davranmayan, istîdâd sahibi kimselerdir. Bunun için onları kabûl ediyorum, ikincisi, ma’nevî olarak acizlik ve ihtiyâç içinde kapımıza gelip; “Bütün günahlarıma tövbe ettim” diyen bir kimseyi geri göndermek gönlümüze hiç hoş gelmiyor. Bize talebe olanlardan hepsinin, günahlardan uzak durduğu, tövbesini bozmadığı da meydandadır. Üçüncü ve en mühim sebep de; hocam Ferîdüddîn Genc-i Şeker, bana icâzet ve hilâfet verirken böyle işâret buyurmuştur…
Yine bu eserinde buyurdu ki:
“Bütün fesadın başı kibirdir. Kibir, şeytanın büyüklenip kendini beğenmesi ile işlenen ilk günah oldu. Kalbde kibir hâsıl olduğu zaman, kendisini büyük görüp başkalarını aşağı görür. Kibir, kalbi nasihat kabûl etmekten ve emre itaat etmekten alıkoyar. Kalbde kendini hor ve hakîr görme hâsıl olunca, İslâm âlimlerine itaat eder ve sözlerini dinler. İslâm âlimlerinin sözleri ve nasihatleri ona tesir eder.”