Mısır fatihi Yavuz Sultan Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman Han, Osmanlı tarihinin en kudretli idarecilerindendi. Ünlü tarihçi Ferdinand Braudel, kitabında; “İngiltere sarayından bir hukukçu heyeti, Kanuni döneminde İstanbul’a gelip Osmanlı hukuk sistemini inceleyip, örnekler aldılar” diye yazıyor. Bugün İngiltere’deki hukuk sistemi, o dönemdeki Osmanlı’da olduğu gibidir…
ABD Senatosu’nda büyük kanun yapıcıların isimleri yazılı olan salonda Kanuni’nin ismi de var. Kanuni, son seferi Zigetvar’a gitmek üzere yola çıkmadan oğlu Şehzade Selim’e (İkinci Selim) bir mektup bıraktı. Mektup şöyleydi: “Benim candan sevgili iki gözümun nuru Selim Han’ım. Bu iki bazubendi ve bir cevherî al sanduğu vakf eylemişimdir, iki cihan fahri Muhammed Mustafa’nın ruhuna sana vasiyet ederim. Bunları satub Cidde-i mamureye su getiresin, oğulluk edip bu vasiyeti yerine getiresiz. Cümle ağalar kim saraydadır ve cümle oda oğlanları şahiddir, sen benim yazımı bilirsin, bu esbâb fahr-i âlemindir, benim değildir. Göreyim nice yerine korsız. Dünya kimseye payidar değildir. Ümmidimdir ki, bahasıyla satasız. Hak teala bu seferi mübarek idüb gönül hoşluğuyla gelmek müyesser ede. Habibi hürmetine aleyhisselam…”
Bu yazıdan anlaşıldığına göre Kanuni, oğluna mücevherle dolu bir sandık ve iki bazubent (kolçak) bırakıyor, bunları sat ve Cidde şehrine su getir, diye vasiyet ediyor.
Dikkat edilecek mühim nokta: hazineden değil, kendi biriktirdiği paradan, hacıların su ihtiyacını karşılayacak su yolunu yaptırıyor. Kanuni’ye bütün batı kaynakları Fransızca “Soliman Magnifique” yani “Muhteşem Süleyman” derler. Denebilir ki Fransızlara çok yardım etti. Ondan muhteşem dediler. Hayır. O zamanın geçerli milletlerarası lisanı Fransızca idi. Alman imparatoru ve en acımasız Kanuni düşmanı 5’inci Carlos yani Charle-Quint de muhteşem derdi. Kanuni kendinden önceki kanunlara ve kendi ilave ettiklerine harfiyyen uyardı. Saltanatının on sene 3 ayı fiilen at üstünde geçti. Seferlerde yanında aile efradından hiç kimse yoktu. Olmazdı, olamazdı. Son nefesini lüks hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde değil, yine bir savaş sürerken, 1 Mayıs 1566’da yağmur altında ve çadırda verdi. Allah rahmet eylesin.