Hazret-i Ömer radıyallahü anh, halîfe iken her gece şehri dolaşır, bir derdi sıkıntısı olan var mı diye araştırırdı. Varsa giderirdi.
Ve hep ağlardı.
“Niçin hep ağlarsınız?” dediklerinde derin bir âh! çekip; “Nasıl ağlamayayım, bir koyun Fırat Nehrine girip boğulsa, yarın benden sorulur” buyururdu.
SİZİ BİTKİN GÖRDÜM
Vefâtından bir yıl sonra bir sahâbî Onu rüyâda görüp; “Sizi bitkin gördüm yâ Ömer” dedi.
“Evet yorgunum.”
“Neden yâ Ömer?”
“Öleli ne kadar oldu?”
“Tam bir sene”
“Öldüğüm günden şu ana kadar hep hesap veriyordum. İnce ince sordular. Rabbimin rahmeti yetişmeseydi kurtulamayacaktım” buyurdu.
BİR ŞEY SORACAĞIM
Bir gün de yolda Hazret-i Huzeyfe’ye radıyallahü anh rastlayıp; “Yâ Huzeyfe!” diye seslendi.
“Buyur yâ Ömer”.
“Efendimiz aleyhisselâm, münâfıkların listesini sana verdi değil mi?”
Hazret-i Huzeyfe;
“Evet verdi” dedi.
“Bir şey sormak istiyorum, ama doğru söyleyeceksin. O listede ben de var mıyım?”
Huzeyfe şaşırdı.
Zîra hiç böyle bir suâl beklemiyordu. Ancak hazret-i Ömer ciddîydi. Sordu Ona tekrar: “Söyle ben de var mıyım?”
“Yoksun yâ Ömer.”
“Doğru mu bu?”
“Vallahi doğru söylüyorum yâ Ömer, sen listede yoksun” dedi. Böylece rahatladı…