Necmeddîn İsfehânî

Necmeddîn İsfehânî rahmetullahi aleyh, İsfehan’da yetişen evliyânın büyüklerinden ve meşhûrlarından olup, Ebü’l-Abbâs-ı Mürsî’nin üç büyük talebesinden biridir. 1321 (H.721) senesinde vefât etti.
Necmeddîn İsfehânî hazretleri, Acem beldesinde ders okutan bir âlimin kendisine Mısır’a gitmesini, orada zamânın kutbu olan büyük âlim ile görüşmesini söylemesi üzerine yola düştü. Giderken  yolda kendisini câsus zannederek yakalayıp bağladılar ve hapsettiler. Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatmıştır:
Beni hapsedip yalnız bıraktıkları zaman, nûr yüzlü bir mübârek zât havadan yürüyerek geldi. Yanımda durdu. Beni çözdü ve; “Gel ey Abdullah! Senin matlûbun, aradığın, istediğin kimse benim” dedi ve gözden kayboldu. Fakat, ben o zâtın kim olduğunu bilemedim. Dışarı çıkıp oradan uzaklaştım. Mısır’a ulaştığımda, aradığım zâtın kim olduğunu ve nerede bulunduğunu bilmiyordum. Aradan bir müddet geçti. Birlikte kaldığımız dervişler; “Bulunduğumuz beldeye Ebü’l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri gelmiş. Haydi gelin, kendisini ziyâret edelim, sohbetinde bulunalım” dediler. Gittik. Ebü’l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerini gördüğümde, yolda beni zindandan kurtaran zât olduğunu anladım ve vefâtına kadar hizmetinde bulundum…
Necmeddîn İsfehânî hazretleri, bir işaret üzerine Mekke-i mükerremeye gitti ve vefâtına kadar orada ikâmet etti. Vefâtında Fudayl bin Iyâd hazretlerinin yakınına defnolundu. Evliyâdan bir zât şöyle anlatmıştır:
Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye gittim. Resûlullah efendimizin kabrini ziyâret ettim. Herkes Abdullah-ı İsfehânî’nin Mekke’den ayrılmadığını, orada bulunduğunu söylüyorlardı. Ben ise; “O büyük zâtın Resûlullah efendimizi ziyârete gelmemesi mümkün değildir” diye düşünürken bir ara başımı yukarıya kaldırmıştım. Bir de ne göreyim. Necmeddîn İsfehânî havada yürüyor. Bana ismimle hitâb etti. Bâzı şeyler konuştuk. Sonra ayrıldı. Yolumuza devâm ettik.
Necmeddîn İsfehânî hazretleri, Allahü teâlânın velî kullarından birinin cenâzesinde bulundu. Cenâze defnedildikten, kabre konulduktan sonra, birisi telkine başlayacaktı. Telkîn için kalkınca, Abdullah-ı İsfehânî hazretleri tebessüm etti. Talebelerinden birisi sebebini sordu. Buyurdu ki: O hoca telkîne başlayınca, kabre koyduğumuz bu mübârek zât bana; “Ey Necmüddîn! Hiç hayret etmiyor musun ki, kalbi ölü olan bu hoca, hakîki hayâta yeni başlayan diri bir kimseye telkîn veriyor” dedi. Bunun için tebessüm ettim.

Comments are closed.