Ömer ibnil Hattâb’ın radıyallahü anh halîfelik devrinde bir gece yarısı yabancı bir kervan gelip konakladı Medîne’de. Halîfe onu gördü.
Endişelendi.
Ve derhal Abdurrahmân bin Avf hazretlerine gidip; “Yabancı bir kervan konaklamış şehirde. Gel bu gece o kervanı bekliyelim de hırsız ve eşkıyâdan bir zarar görmesinler” buyurdu.
Birlikte oraya vardılar.
Ve nöbete başladılar.
Ancak gecenin bir vaktinde bir “bebek ağlaması” işittiler bir evden. Bir türlü kesilmiyordu sesi.
Halîfe huzûrsuz oldu.
Ve gidip çaldı o evin kapısını. Çıkan kadına; “Niçin ağlatıyorsun bu mâsumu. Yazıktır sustur artık!” dedi.
Ve geri döndü.
Ama ses kesilmiyordu.
Gidip yine îkaz etti. Bir daha, bir daha, nihayet son defâ gidip; “Sen ne merhametsiz kadınsın ki şu mâsumu devamlı ağlatırsın” buyurdu.
Kadın tanımadı Halîfeyi.
Ve sinirli olarak;
“Ey kişi, bilmeden niçin beni azarlıyorsun. Yavrum aç, onu nasıl susturayım?” dedi.
“Aç ise emzir” buyurdu.
“Sütten kestim, emziremem.”
“Niye erken kestin peki?”
“Allah insâf versin Halîfeye. Süt emen bebekler için nafaka vermiyor. Nafaka alabilmek için erken kestim”
Halîfe bunu duydu.
Yüreği sızladı.
Oradan mescide geldi. Ağlamaktan zor kıldırdı namâzı. Duâdan sonra da; “Sizin halîfenize yazıklar olsun! Onun yanlış bir emriyle bir kadın bebeğini erken kesmiş sütten. Yavrucak sabaha kadar ağladı” buyurdu.
Ardından;
“Kimin bebeği varsa, bize bildirsin. Her bebek için nafaka verilecektir!” diye emir verdi.