Allah dostlarından Muhammed ibni Hafif hazretleri devrinin bir tekiydi. Çok talebesi vardı. Lâkin içlerinden birini, diğerlerinden daha çok sever, diğerleri bunun sebebini merak ederlerdi.
Bir gün hocalarına gelip;
– Efendim, filân arkadaşımızı niçin çok seversiniz? diye sordular.
İbni Hafîf hazretleri;
– Bunu yarın anlarsınız, buyurdu.
Talebeler sabahı zor ettiler.
Ertesi gün dergâhta toplandılar.
O sırada dergâhın önünde bir deve yatıyordu. İbni Hafif hazretleri talebeden birine seslenip;
– Ahmet oğlum, git şu deveyi kaldır da dergâhın damına çıkar! diye emreti.
Çocuk afalladı birden. “Acabâ şaka mı yapıyor?” diye geçirdi içinden.
Sonra aklına uyup;
– Efendim, ben bu koca deveyi nasıl kaldırıp da dama çıkarabilirim, bu mümkün değil, deyiverdi.
Mübarek zat;
– Peki, bırak kalsın! buyurdu.
Sonra çok sevdiği talebesine seslendi:
– Mehmeet!
– Buyurun hocam.
– Oğlum, sen şu deveyi kaldır da dergâhın damına çıkarıver!
Genç hiç düşünmeden;
– Peki efendim! dedi.
Ve emri yapmak için başladı uğraşmaya.
Gücünün yettiğince uğraşırken, hocası seslendi kendisine:
– Bırak oğlum, gel yanıma!
Mehmet koşup geldi.
Hocası diğerlerine dönüp;
– Şimdi anladınız mı? buyurdu.
Ve şöyle îzah etti:
– Ahmet emrimizi dinlemedi. Düşündü, taşındı ve kendi aklına uyarak îtiraz etti, kaybetti. Mehmet ise hiç düşünmeden peki dedi, kazandı. Unutmayın, peki demek melek sıfatı, îtiraz etmek ise şeytan sıfatıdır.