Oku bakalım, beğenecek misin?

Sene 1967. Kadıköy müftülüğünde kâtip olarak çalışıyorum. Benim liseden kimya hocam ve “Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye” kitâbının yazarı Hüseyin Hilmi Işık Efendi, bir gün “Seâdeti Ebediyye” kitabını, benimle Mekkî Efendi’ye gönderip, kitabın başına, kendi eliyle bir “takrîz” yazmasını ricâ ettiler.
Birkaç gün geçti.
Bir sabah müftülüğe geldiğimde, Mekkî Efendi’nin benden önce gelmiş olduğunu gördüm. Tebessüm ederek beni yanına çağırdı.
Bir sandalye çektim.
Ve yanına oturdum. Önünde “Seâdeti Ebediyye” kitabı açık olarak bulunuyordu.
Onu önüme sürüp “Oku bakalım, yazdığımı beğenecek misin” dedi.
“Estağfirullah” dedim.
Kitabın ilk sayfasına, takrîzi arabî olarak yazmıştı. Arabça olduğu için okuyamadım. Bu defa kendisi kelime kelime okudu ve mânâsını verdi.
Sonra bana dönüp;
“Nasıl, güzel olmuş mu?” dedi.
“Estağfirullah efendim, çok güzel olmuş” dedim.
Az sonra, şimdi hayatta olan eczacı Fâtih Güner bey geldi. Kitabı ona verip hocama gönderdi. O günden birkaç ay sonra da vefât etti. “Rahmetullahi aleyh.”
Takrizi yazdığı gün;
“Abdüllatif, ümit ediyorum ki, bu kitabı hazret-i Mehdî okur ve bununla amel eder” buyurdu.
Hiç şaşırmadım.
Çünkü aynı şeyi başka arkadaşlara da, çok sevdiği Enver Ören Abiye de, hattâ Hilmi Efendi’nin kendisine de, hem de defâlarca  söylediğini çok iyi biliyordum.

Comments are closed.