Ahmed bin Hanbel hazretleri, ölüm hastalığında son nefeslerini veriyordu ki, bir ara, yüksek sesle;
– Olmaz! Olmaz! diye bağırdı.
Sanki birini kovuyordu yanından.
Yanında olanlar şaşırdılar.
Oğlu yatağına yaklaşıp;
– Ne oldu babacığım. Kime Olmaz! dediniz? diye sordu.
Cevabında;
– Evlâdım, şu an tehlike var. Çok kritik bir ânı yaşıyorum, buyurdu.
Oğlu sordu:
– Ne tehlikesi babacığım?
– Şeytan karşıma geçmiş; Ey Ahmed! Gel sen de Hristiyan dîni üzere rûhunu ver! dedi. Ben; Olmaz! Olmaz! deyince, kaçıp gitti, buyurdu.
Sonra derin bir nefes alıp;
– İşte ey oğlum! Şeytan, insanlara en büyük hilesini son nefes ânında yapar. Ona aldanan, mâzallah sonsuz Cehennem‘e gider, dedi.
Sonra Şehâdeti söyledi.
Ve ayrıldı dünyadan.
Bağdat halkı duyunca çok üzüldü. Zîrâ büyükler; âlimin ölümü, âlemin ölümüdür, buyurmuşlardır.
Cenaze namazını kılmak için, on binlerce Müslüman toplandı o gün.
Yüz binden fazla kişi kıldı namazını.
Kuşlar, tabut üstünden kabre kadar gelip gölge ettiler cenazeyi taşıyanlara.
Bunu, gayr-i müslimler de gördüler.
Hattâ birçoğu duygulanıp, Müslüman oldu o gün.
Sevenlerinden biri, rüyâsında İbni Hanbel hazretlerini gördü ki, salınarak yürüyordu Cennet bahçelerinde.
Garibine gitti bu hâli.
Yanına edeble yaklaşıp;
– Efendim, merak ettim, bu nasıl yürümek böyle? diye sordu.
Hazret-i İmâm cevabında;
– Dünyada İslâma hizmet edenler, Cennette böyle yürürler, buyurdu.