Ölüm gerçeği!..

İmam-ı Gazali hazretleri “ölüm gerçeği”ni şöyle anlatır: Bilmiş ol ki; insanların ölüm hakkında hatâya düştükleri yanlış düşünceleri vardır. Bâzıları ölümün yokluk olup artık ahiret hayatının, haşir ve neşir gibi bir şeyin olmayacağını, insanın ölümünün, hayvanların ölümü ve bitkilerin kuruması şeklinde olduğunu sandılar ki, bunlar, Allah’a ve âhirete îmânı olmayan inkârcılar, münkir ve mülhidlerdir.
Diğer bir kısmı da, mükafat ve cezanın cesede değil, ruha olacağını, cesedin ise hiçbir sûretle dirilip haşrolmayacağını sandılar.
Bunlar, yanlış ve gerçekten ayrılan bâtıl görüşlerdir. Âyet ve hadislerin haber verdiği, sağlam kaynakların şehâdet ettiği gerçek, ölümün, yalnız bir değişiklikten ibâret olup cesedden ayrılan ruhun ya azâb veya nîmette olmak üzere bâkî kalmasıdır.
Ölüm, ruhun bedenden çıkması ile bedenin kullanamaz hâle gelmesi demektir. Organlar, ruhun aletleri idi. Göz ile görür, kulak ile duyar, kalb ile anlar ve diğer organları istediği işlerde kullanırdı. Artık bedenden ayrılmakla onları kullanamaz hâle gelmiştir. Aslında, burada kalb, ruhdan ibârettir. Ruh, âletsiz her şeyi bilir. Bunun için çeşitli üzüntü ve zevk ile karşılaşır.
Bağımsız olarak ruhun özelliği olan her şey, ruh bedenden ayrıldıktan sonra devâm eder. Fakat beden vasıtasıyla ilgili olan hususlar, bedenden ayrılması ile atâlete uğrar ve bu, ruh cesede dönünceye kadar devâm eder.
Ölümle beraber cesedin atâlete uğraması, herhangi bir ârıza sebebiyle bâzı âzaların atâlete uğramasına benzer. Meselâ, bedende ruh varken, bacak, uğradığı ârıza sebebiyle bundan haberi olmaz ve ruh ona nüfuz edip onu hareket ettiremez.
Ruh, mevcud olduğu hâlde bâzı âzaları kullanır ve fakat âzaların bir kısmı da kendisine isyân eder. İşte ölüm de bütün azaların ruha isyânından ibarettir. Ruhtan, bilgi, sıkıntı, üzüntü ve neş’e gibi şeyleri idrâk eden kuvveti kasdediyoruz. Âzalar üzerindeki tasarrufu geçersiz olduğu vakit, bu bilgi, anlayış, ferah ve üzüntü gibi hâlleriyle zevk ve kederi kabûl etme hâlleri kendisinden zâil olmaz…

> NOT: Hakk’ın rahmetine kavuşan yazarımız Mehmet Oruç’un vefatından önce kaleme aldığı yazılarını yayınlamaya devam ediyoruz.

Comments are closed.