Ömürden bir sene daha gitti…

Önümüzdeki çarşamba, Miladi 2014 yılının son günüdür. Perşembe günü 2015’e girmiş bulunacağız… Ömrümüzün bir senesi daha gitti, kabir hayatına biraz daha yaklaştık, ömür takvimimizden bir yaprak daha düştü… Bu yeni senenin farkı sadece duvardaki takvimi değiştirmek olmamalı, geçirdiğimiz ve bir daha ele geçiremeyeceğimiz altın değerindeki senemizin muhasebesini yapmalıyız…

İnsan hayatının her saati en kıymetli mücevherden daha kıymetlidir. Bir mücevherimizi kaybetsek ne kadar üzülürüz, mücevherin değeri ne kadar çoksa, üzüntümüz de o kadar artar. Kaybettiğimiz mücevheri tekrar alabilme ihtimali var; para biriktirir, gene öyle bir şeye sahip olabiliriz. Fakat, kaybettiğimiz vakit, artık ele geçmez… Geçirdiğimiz yılda iyi ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmaya çalışmalıyız, “Nasıl daha başarılı olabilirim, nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim” düşüncesi bizde hakim olmalıdır.

Hatalarımızı da  tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa, içki içmek, çam devirmek, evleri “Noel Ağacı” ile süslemek çılgınlıktan başka bir şey değildir.

Hristiyanların bu tutumunu elbette yadırgamıyoruz. Bizim yadırgadığımız husus başkadır. Biz, bir taraftan Müslüman olduğunu söyleyip, diğer taraftan Hristiyanlar gibi Noel kutlayan kimsenin varlığına şaşarız!..

Her yıl, aralık ayının son haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı aradığını, “Noel Baba”lı kartpostallar satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını üzülerek görüyoruz… Son haftada hindi satışlarının büyük marketlerde hangi boyutlara vardığını herkes biliyor. Hele içki tüketimi… Yılbaşı gecesinden sonra büyükşehir belediyeleri temizlik işçileri, koca şehri, sarhoş kusmuğundan arındırmak için, saatlerce seferber oluyorlar. Dînî ve millî bir gelişme karşısında ürpererek “irtica” çığlıkları basanlar, her nedense bu rezaletler karşısında sessiz kalırlar!..

Her milletin kendilerine mahsus âdet ve ananeleri vardır. Dînî vazifeleri mevcuttur. Kendi inançlarının vecibelerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eder, başka milletlerin âdet ve ananelerine uyarsa kendisine olan güvenini kaybeder. Taklidine çalıştığı insanları “kutsal” kabul eder. Bu da toplumda telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olur. O millet, artık yok olmuş demektir!..

Comments are closed.