1962 senesiydi. Abim Lütfü Uyan, beni Enver Abi ile tanıştırmak istedi ve bir sabah Eminönü’nden Boğaz vapuruna binip, Beylerbeyi’ne gittik. Evine varıp kapıyı çaldık. Pazara çıktığını öğrenince, pazara yöneldik. O arada ileriden bir gencin bize doğru gülümseyerek geldiğini gördüm. Sevinç içinde gelip önce ağabeyime sarıldı, sonra bana. Ama ne muhabbet!
Şaşırıp kaldım. Kolumuza girip eve götürdü. Yemek yedik, sohbet ettik. Sonra izin isteyip kalktık. Buraya kadar tamam. Asıl anlatacağım, bundan sonrası. Biz Allaha ısmarladık deyip çıktık. Baktım, o da bizimle beraber çıktı ve iskeleye kadar bizimle geldi. Biz bilet alıp turnikeden geçtik. Baktım, o da geçti. Hiçbir şey anlamadım.
Bize, vapurun dışını gösterip “Şuraya oturun” dedi. Öyle yaptık. Vapur kalkıncaya kadar bize sevgiyle, muhabbetle gülümseyerek baktı durdu. Nihayet gemi kalktı. Ama biz bakışmaya devam ettik. Gemi iyice uzaklaştı. Öyle ki, Enver Abiyi nokta gibi görüyorduk. Ama o, hiç yerinden ayrılmadı. Ta ki artık onu göremez olduk. Abim bana döndü ve “Enver Abiyi nasıl buldun?” dedi. Cevap veremedim. Zira aklım şaşmıştı, şoktaydım. Ben 17 yaşındaydım, abim 20. Enver abi de 22 olmalıydı…
Cumartesi günü cenazeden döndüğümüzde Mücahid Bey Holding merkezindeki mescitte bizlere yaptığı kısa konuşmada “Babam, hepinizi aşk derecesinde seviyordu” demişti. Benim, deminden beri anlatmak istediğimi bir cümlede özetledi.
Bilvesile Enver Abimizin muhterem hanımefendisi Dilvin Ablamıza, kıymetli oğlu Mücahid Beye ve eşi Aslıhan Hanıma, biricik torunu Ayşe Nazlı’ya, sevgili yeğeni Ferruh Beye ve eşi Didem Hanıma ve bütün akraba ve sevdiklerine başsağlığı ve sabr-ı cemil diliyorum.