Bir dersinde şunları anlattı:
Nitekim Allahü teâlâ Bekâra sûresinin 159 ve 160. âyet-i kerîmelerinde meâlen buyurdu ki: “Kitap ile insanlara bildirdikten sonra, gönderdiğimiz açık âyetleri ve hidâyeti gizleyenlere Allahü teâlâ ve bütün mahlûkat lânet eder. Ancak tövbe edip, sâlih amel edenlerin ve bildirenlerin tövbelerini kabul ederim. Ben ziyâdesi ile tövbe kabul edici ve rahîmim” buyuruyor.
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “İlim öğrenip de bildirmeyenin ağzına, kıyâmet günü ateşten gem vurulur.”
“Bir kavim günah işleyip, aralarında onlara nehy-i münker yapacak kimse bulunur da, nehy-i münker yapmazsa, Allahü teâlâ hepsine azap eder.”
“Küçüklerimize acımayan, büyüklerimizi saymayan, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapmıyan bizden değildir.”
“Allah yolunda cihâdın yanında bütün iyi işler, büyük bir deniz yanında bir damla su gibidir. Bütün iyilikler ve Allah yolunda cihâd da, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yanında, büyük bir denize göre bir damla su gibidir.”
“Sizden biriniz bir münker (dinde kötü ve günah olan şey) görürse, eli ile mâni olsun. Eli ile yapamazsa dili ile engel olsun. Bunu da yapamazsa, kalbi ile bunu beğenmesin. Bu ise îmânın en zaifidir.”
“Fetâvâ-i Suğrâ” kitabında der ki: “Zararı kuvvetle umulsa, da, yahut muhakkak zarar geleceğini bilse de emr-i ma’rûf yapmak lâzımdır.”