Ömer bin Şebbe en-Numeyrî hazretleri hadîs âlimi ve tarihçidir. 172 (m. 798)’de Bağdad’da doğdu. 262 (m. 876)’da Samarrâ’da vefât etti. Medine Târihi adlı eserinde bildirilen hadîs-i şeriflerden bazıları:
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyet etti. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kim mescidde kayıp arayan birisini duyarsa, Allahü teâlâ onu sana ulaştırmasın, desin. Çünkü mescidler bunun için yapılmamıştır.”
Muhammed bin Abdurrahmân bin Sevbân rivâyet etti. Resûlullah efendimiz: “Kim mescidde ticâret malı satarsa, (Allahü teâlâ ticâretinde kazanç bırakmasın) deyiniz” buyurdu. Yine bu kitabında şunları anlatmaktadır:
Resûlullah efendimiz kavimleri birleştiriciydi. Onları birbirlerine nefret ettirmezdi. Her kavmin büyüğüne ikramlarda bulunur ve onu baş köşeye oturturdu. Kimseyi kendi mübârek cemâlinden mahrûm etmezdi. Eshâb-ı kirâmını arar, gelmeyenleri sorardı. Yanına oturanlara nasihat eder, onların nasîbini verirdi. Öyle ki, birini diğerinden çok seviyor düşüncesi, kimsenin kalbine gelmezdi. Yanına bir şikâyet için gelene karşı tahammül gösterir. Onu dinlerdi. O gelen şahıs yanından ayrılmadıkça, onu yüzüstü terk edip gitmezdi. Bütün insanlara güzel huy ve ahlâkını en iyi şekilde sunardı, öyle güzel tebessüm ederdi ki, sanki onlara âdeta bir baba oluverirdi. Nezdinde hak ve adâlet bakımından herkes bir idi. Kimsenin kimseden bir üstünlüğü, ayrılığı yoktu. Hazreti Âişe (radıyallahü anha) vâlidemiz buyurdu ki:
“Resûlullah efendimiz kadar güzel ahlâka sahip hiç kimse görmedim. Ne zaman Eshâbından veya Ehl-i beytinden biri O’nu çağırmışsa, mutlaka ‘buyur’ diye karşılık vermişlerdir.”
Enes bin Mâlik (radıyallahü anh); “Bir kimse Resûlullah efendimizin kulağına eğilip bir şey söylerse, onu dinlerdi. O başını çekmedikçe, mübârek başını çekmezlerdi. Elini tutan kimse, elini salıvermeden kendileri kat’iyen salmazlar idi” buyurdu.
Önünde oturan kimseye karşı ayaklarını uzatmazlardı. Ziyâretine gelenlere çok defa elbiselerini sererler veya kendi altındaki minderi ona verirlerdi. Eshâbını en güzel isimlerle çağırırlar, kimsenin sözünü yarıda kesmezlerdi. Konuştuğu kimse, sözünü bırakmadan veya gitmek için ayağa kalkmadan sözünü kesmezlerdi.
O’nun bu hüsra-i muâmelesi, şefkati, merhameti hakkında Allahü teâlâ, Tevbe sûresi, 128. âyetinde meâlen; “Zahmet çekmeniz O’nu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; mü’minlere çok merhametlidir, onlara çok hayır diler” buyurdu…