Sadaka Resulullah!..

Kureyşliler Efendimize Muhammed-ül emin der, hem sever hem güvenirler. Başka bir şey istese hepsini yaparlar. Ancak çok ağır bir teklifte bulunur. “Babanızın dedenizin dinini terk edin!”
Arabistan’da daha evvel Hristiyan ve Yahudiler yaşamıştır. Ama tek putperesti bile kazanamazlar. Muharref İncil ve Tevrat’tan kendileri bile tatmin olmaz.
Efendimize ilk vahiy gelir… “Oku Allahın emriyle…”
Ve insanları İslama davetle vazifelendirilir. Nasıl yapsa, nereden başlasa? Bir kişi! Karşısında bütün dünya…
Hatice validemiz şefkat numunesidir “azıcık dinlenseniz” der, teskine çalışırlar. “Gad meda vaktün nevmi ya Hatice” (Uyumanın vakti geçti) buyururlar.
O günden sonra bıkıp usanmadan İslamı anlatırlar. Ne yazık ki Kureyşliler çağrıya uymaz, şiddetle karşı dururlar. Sıkıntılar, sıkıntılar… Ve Hicret emri gelir. Efendimiz Hazret-i Ebubekir’i alır, gizlice yola çıkar. Müşrikler yüz deve ödül vadeder, peşine adam takarlar.
Ebubekir Sıddık endişelidir. Yüz deve ciddi bir servettir zira. Ebubekir civarda tanınmaktadır, Efendimizi görenler sorar?
-Bu kim?
-O benim rehberimdir!

İZCİ, AVCI, SİLAHŞÖR
Süreka değişik bir izcidir, onları bulmakta zorlanmaz. Atıyla yaklaşır. Ebubekir “Efendim biri geliyor.”
-Allahü teala bizi korur. Korkma!
At yaklaşır, yaklaşır ayakları kuma saplanır. Olacak şey değildir oysa… Efendimiz dua edince kurtulur. Sonra yine saldırmaya kalkar. Ayaklar yine kumda.
Bu açık mucize karşısında Kelime-i şehadet getirir. “Siz huzur içinde yolunuza devam edin” der, “ben peşinizdekileri çeviririm.”
Efendimiz gülümser “Sana Kisra’nın tacını verseler ister misin?”
– Kisra bin Hürmüz mü?
– Evet.
– Bunu kim istemez.
Halbuki yurdundan çıkarılmış, menziline varacakları meçhul, iki muhacir vardır karşısında… Sasani ve Bizans devrin iki süper gücüdür, sadece birbiriyle harp eder, diğerlerini kaale almazlar… İranlılar zeki kabiliyetli bir millettir… (Kütüb-ü sittenin beşi İranlılara aittir, biri Arap’tır ancak.)
İyi de bir düzen kurmuşlardır, para zenginlik had safhada… Şah nazırlarıyla komutanları ile tek tek istişare eder. Biriyle konuştu notlarını aldı, bir başka vakit başkasıyla… Diyorlar ki: “Efendim niye yoruluyorsunuz adamlarınızı toplasanız da bir kerede konuşsanız ya!..”
-İnsanlar hasuttur (kıskançtır), sırf öbürü itibar kazanmasın diye ayrı yol tutar, mevzuu dağıtırlar. Halbuki teke tek konuşursan inandığını söyler ve sır çıkmaz.
Hazreti Ömer devri… Müminler İran yolunda… Medine’den çıkan ordu fersahlarca yürür, ne takat kalır ne mecal. Apayrı bir iklim, ayrı bitki örtüsü, değişen havalar.
Halbuki Acemler zinde ve ferahtırlar. Silah asker üstünlükleri tartışılmaz. Bir harbin kazanılması için ne lazımsa hepsi onlarda. Müslümanların %1 şansı bile yoktur, sebeplere bakılırsa…
Sad bin Ebi Vakkas, Rüb’i bin Amir’i (Radıyallahu anhüm) Rüstem’e yollar. Ünlü komutan sorar “Hayrola?”
-Arabistan’dan geliyoruz. Hicaz’dan!
– Ne istiyorsunuz?
– İnsanları Allahü teâlâdan başka şeylere tapmaktan kurtarmak, İslamın adaleti ile tanıştırmak, dünya ve ahiret genişliğine kavuşturmak. Size üç teklifimiz var: Eğer kelime-i şehadet getirirseniz kardeş oluruz, döneriz yurdumuza.
– Biz Müslüman olmayız.
– Öyleyse cizye verin.
– Siz kimsiniz ki vergi istiyorsunuz?
– Savaşacağız o zaman!
– Muharebe mesele değil de şimdi cesetleriniz sahraya yayılacak. Çürüyüp kokacaksınız iş çıkaracaksınız başıma…
– Onu Allah bilir, kılıç kılıca çarpmadı daha.

OLACAK ŞEY DEĞİL
Harp olur, Kisra askerini teşvik için meydana çıkar, bir sahabe onu öldürür, İran ordusu dağılır, Müslümanlar görülmemiş bir zafer kazanırlar.
Düşünün Kırkpınar’da bir çocuk Koca Yusuf’u sırtüstü yere vuracak olsa… Pers gururları incinir, eğer Romalılara yenilseler bu kadar üzülmezler. İşte Hazret-i Ömer düşmanlığının sebebi de budur aslında… Batılı tarihçiler hadiseyi anlayamaz, tuhaf izahlar yaparlar. Yok Arap kabileleri birbirleriyle savaşa savaşa cenkte ustalaşmışlardı da filan… Halbuki öyle bir güçleri olsa Ebrehe’ye karşı koyarlar. Neyse… İran hazineleri Medine-i Münevvere’ye taşınır. Hazret-i Ömer Kisra’nın tacını görünce hicret günlerini hatırlar.
– Nerede Süreka?
– Buradayım ya Emirel mü’minin.
– Resulullah, bu tacı vadetmiş miydi sana?
– Etmişti.
– Gel öyleyse, emanetini al!
Süraka’nın ağzından iki kelime dökülür. “Sadaka Resulullah!” (Resulullah doğru söyledi…)

Comments are closed.