ŞAMLI ÂLİM Şemseddîn Muhammed

Şemseddîn Muhammed Dımaşki hazretleri Şâziliyye tarikatının Arrâkıyye kolunun kurucusudur. 878’de (m. 1473) Şam’da doğdu. Bir Çerkez emîrinin oğludur. İlk tahsilinden sonra Şâzilî şeyhi Ali bin Meymûn’a intisap etti. İcazet aldıktan sonra Beyrut’a gönderildi, orada talebe yetiştirdi.  Sonra da Mekke’ye yerleşti ve 933 (m. 1526)’da orada vefat etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:
“İlminin fazla, amelinin çok olması ile gurura kapılan bir kimse, marifet sahibi değildir. Çünkü şeytan da pek fazla bilgiye sahip idi. Mantık yürütmek suretiyle, ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu iddia etti! Halbuki meleklere hocalık yapıyordu. Sonunda kendi nefsinin üstün olduğunu söyleyip kibirlendi. Böylece Allahü teâlânın gazabına uğradı ve lanete müstahak oldu. Ebedî olarak rahmet dergâhından kovuldu. “Sakın iyi ibâdetlerine, yüksek ilmine aldanma. Çünkü Belâm-ı Baûrâ ve Bersisa, en çok ibâdet edenlerden idiler. Fakat sonunda, nefis ve şeytana uyarak dünyaya bağlandılar. Âhıretlerini ziyan ettiler. Rezil rüsva oldular.”
“Cehalet ölümdür. Allahü teâlâ ilim verdikçe canlanma başlar. Her bilgi bir vebaldir. Bu vebalden amel etmekle kurtulmak mümkün olur. Her amel fayda vermez. Fayda vermesi Allahü teâlâ için yapılmaya bağlıdır. İhlâs elde edilmedikçe, kurtuluşa erilmez.”
“Salih Müslümanlar, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğerler, gelen şiddet ve belalara sabrederler, aza kanaat ederler. Allahü teâlâdan başkasından korkmazlar ve kimseden bir şey beklemezler. Ancak Allahü teâlâdan isterler, insana, yüksek makamları veren, aziz eden, aşağı düşüren, zelîl edenin Allahü teâlâ olduğunu bilirler. Salih Müslümanlar, Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) sünnet-i şerîflerine tam uyarlar. Onların korkusu, son nefes içindir. Onlar, az konuşurlar, öfkelerini tutarlar, şehvetlerini yenerler. Nefislerinin arzularını yapmazlar. Allahü teâlâyı unutturacak bütün engelleri ortadan kaldırarak, hep O’nunla beraber olmaya bakarlar. Böylece nefislerini alçaltıp, ruhlarını yükseltirler.
Nefse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine rıza göstermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Çünkü, kadere razı olmak, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğmek, nefsin isteklerine zıttır. Nefis bunları istemez. Saadete kavuşmak, nefsin rızâsını terk edip, Allahü teâlânın rızasına koşmakla mümkündür. Saadete kavuşanlara müjdeler olsun.”

Comments are closed.