Sana yazıklar olsun!

Ebû Abdullah Turuğbâdî hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” yaşadığı Tus şehrinde büyük bir kıtlık vardı. Öyle ki, insanlar birbirini yiyecek dereceye varmıştı.
Bir gün eve geldi.
Ve ambarına girdi.
İki ölçek buğdayı olduğunu görünce, içine bir ateş düştü. Kendi kendine: “Ey Ebû Abdullah! Müslümanlara şefkatin bu mu senin? Onlar açlıktan kırılırken, sen ambarında buğday saklıyorsun. Yazıklar olsun sana!” dedi.
Ağlamaya başladı.
Aklı başından gitti.
Evinden ayrılıp, sahralara düştü. Uzun zaman açlık çekerek riyâzetlere başladı. Nefsinin kötü arzularından kurtulmak için çâreler aradı.
Mücâhede yaptı.
Pek çok uğraştı.
Öyle oldu ki, unuttu kendisini. Sâdece Allahı zikrediyor, O’nun kullarına merhamet ediyordu. O ara Ebû Osmân-ı Hîrî hazretlerini tanıyıp, Onun sohbetlerine devam ederek büyük bir velî oldu.

ONU KARŞILAYINIZ!
Bir gün, talebeleri ile yolculuğa çıkmıştı. Yolda yemek için bir yere oturdular. O sırada Keşmir’de bulunan Hallâc-ı Mensûr da yola çıkmıştı. Talebelerine döndü.
“Biri geliyor” dedi
“Şu vasıflardadır.”
Ve ardından; “Kalkın, Onu karşılayın!” dedi. Az sonra Hallâc-ı Mensûr, yanında iki köpeği olduğu halde Ebû Abdullah’ın yanına geldi.
Yemeğini bıraktı.
Ve ayağa kalktı.
Yerine Hallâc-ı Mensûr’u oturtup, çok izzet ve ikrâm etti. Talebelerin şaşırdığını görünce; “Siz, onun dışına bakmayın. O nefsinin arzularından kurtulmuştur” buyurdu.

Comments are closed.