İbrâhim bin Edhem hazretleri, hükümdar iken bir gün adamlarına; “Atımı getirin!” diye emretti. Derhal getirdiler.
Av köpeğini de alıp ava çıktı. Az sonra bir geyik gördü ileride. Onu yakalamak için mahmuzladı atını. Ancak gâibden bir ses duydu.
Hemen durdu.
Ve dinleri sesi.
“Ey İbrâhim! Sen bunun için yaratılmadın!” deniyordu kendisine. Sağa sola baktı. Kimseyi görmeyince, atını mahmuzlayıp devam etti yoluna.
Bir müddet gitti.
Sesi yine işitti.
Daha gür olarak kendisine hitâben; “Ey İbrâhim! Sen bu işler için yaratılmadın!” diyordu.
Durdu, düşündü.
Kendi kendine;
“Bunda bir hikmet var” deyip, geri döndü ve bir çobana rastladı. Kendi elbisesini çıkarıp ona verdi. Çobanın abâsını giydi.
Ve kararını verdi.
Terk etti o yeri.
Merv şehrine doğru at koştururken bir “âmâ adam”ın köprüde yürürken ayağı kayıp düştüğünü gördü.
Ânında durdu.
Ve el kaldırıp;
“Ey ulu Allahım! Sen onu koru!” diye duâ etti içinden. Adamcağız tam suya düşecekti ki, yavaşça süzülüp karaya indi.
TASAVVUF NEDİR?
Bir gün, bâzı insanlar; “Efendim, tasavvuf nedir?” diye sordular bu zâta.
Cevâbında;
“Tasavvuf, kerâmet göstermek ve nurları görmek değildir” buyurdu.
Sordular:
“Ya nedir?”
“Tasavvuf, son nefeste Allah! diyebilmek ilmidir” buyurdu.