Mardin’de askerlik yaptığım yıllardı… Bir sabah içtimasından sonra iki manga asker olarak bizi ayırdılar. Doğru karargâha… Sefer görev emirlerimiz çıkartıldı. O zaman anladık ki Ankara’ya gidiyoruz… Herkes birbirine soruyordu:
-Ankara’da ne yapacağız ki? Bizi niye götürüyorlar ki?
Derken çavuşun biri açıkladı kendi bildiğince… “Ankara’dan cephane getirilecekmiş. Tren vagonlarının güvenliğini sağlamak üzere Ankara’ya gidiyoruz…”
Ne kadar doğru ne kadar yalan bilemiyoruz… Tabii otobüste önde iki komutan, arkada biz askerler Ankara’ya vardık…
Gerçekten de tren vagonlarına yüklenmiş cephaneyle geri dönecekmişiz. Yalnız strateji gereği bir tren boş gidecek, o giden trende de askerler olacak… Bir tren dolu gidecek… O trende de askerler olacakmış…
Bizi orada da iki gruba ayırdılar… Ben cephaneli trenle gidecek olan gruba düşmüştüm… Ama anlamadığım bir şey vardı… Ne olduysa o gece komutanları göremez olduk… Nereye gittiler, ne oldular bilmiyorduk… Kendi aramızda konuşuyorduk:
-Galiba bir plan gereği?
-Ne planı aslanım, trenle gitmiyorlardır?
-Niye ki?
-Saldırı olursa?
-E olursa biz can değil miyiz? Hem saldırıya karşı durmayacaksak niye geldik ki?
Kendi aramızda yorum yaparak bindik trenlere ve trenimiz hareket etti… Epey bir yolumuz var… Açlık susuzluk önemli değil de yorgunluktan ölüyorum…
Bir saat iki saat beş saat… Komutanlardan haber yok… Dedi ki bir arkadaş:
-Çavuşa söylerken duydum. Onlar bizi trenin son istasyonunda karşılayacakmış… Duyduklarıma inanamadım. Eğer öyleyse ayıp etmişlerdi… Ya da bizim bilmediğimiz bir şey vardı…
O an hiçbir şeyi düşünecek durumda değildim. Havanın kararmasıyla birlikte vagonların birinde boş bir bölüm buldum. Dedim ki:
-Ben şurada ranza gibi bir şey buldum. Üstüne uzanıp kestireceğim…
Trenin tangır tungur yolculuğunda nereye yattığımı bile düşünmeden vurdum kafayı yattım. Nice zaman sonra arkadaşların yanına geldim ama herkes bana bir tuhaf bakıyor:
-Sen kokuyorsun ya?
-Ne kokuyorum?
-Ne bileyim petrol kokuyorsun.
Elimi üstüme başıma bir dolandırdım ki bir de ne göreyim… Kapkara isin yağın içindeyim… Meğer yağ deposuymuş orası. Yedek kıyafet de yok… O yağın kirin içinde o halde ta Mardin’e kadar gittim…
İşin enteresan tarafı Mardin’e girmeye bir istasyon kala komutalar trende ortaya çıktı… Gerçekten dedikleri gibi saldırı riskine karşı bizimle gitmeyip son istasyonda mı beklemişlerdi? Yoksa bizim bilmediğimiz plan mı vardı bilemem… Bildiğim bir şey, komutan yok diye kestirecekken üstümü başımı yağ etmemdi…
Osman Artekin-Ordu