Balıkesir velilerinden Muhyiddin-i Rumi hazretleri, bir günkü sohbetinde “Dua almaya bakın” buyurdu.
Ve şunu anlattı:
“Büyüklerden biri, gençliğinde her gördüğü kimseden dua istermiş… Bir gün bir esnaftan alışveriş yapıp ayrılmış.
Ama unutmuş dua istemeyi.
Üç günlük yol gidince hatırlamış ve dua istemek için geri dönmüş.
Esnaf bu kimseyi görmüş.
Ve çok şaşırmış tabii!
Acaba niçin geri döndü?
Olabilecek birçok şeyler düşünmüşse de çıkamamış işin içinden…
Nihayet sormuş kendisine:
‘Hayrola arkadaş, niçin geri geldin? Malımda bir bozukluk mu var?’
‘Hayır, beğendim malını.’
‘Alışverişte bir hata mı oldu?’
‘Hayır, her şey tamam.’
‘Ee, niye geri döndün öyleyse?’
‘Bir şeyi unuttum da…’
‘Hayırdır, neyi unuttun?’
‘Senden dua istemeyi.’
“Dua mı dedin?”
“Evet, duanı almadım.”
Adam, şaşkın bir hâlde ‘arkadaş, ben cahil bir kimseyim. Benim duamdan ne olur ki?’ demiş.
Büyük zat, ‘Olsun, sen yine de bana bir dua et’ demiş.
Adamcağız ‘peki’ demiş ve açmış ellerini ‘Yâ Rabbî! Her neyse ver bu kulunun muradını’ diye yalvarmış.
O anda açılmış kalp gözü.
Bir duayla kavuşmuş muradına.”