Seyyid Abdürrahim Bayrami hazretleri, Osmanlı velîlerindendir. Kayseri’de doğdu. Medrese tahsilinden sonra Bayrâmiyye tarikatına intisap etti. İstanbul’a geldi. Sultan IV. Murad’ın iltifatını kazandı. 1047 (m.1638)’de İstanbul’da vefat etti. Kabri Üsküdar’da Mihrimah Sultan Medresesi’nin yanındadır. Sohbetlerinde, evliyanın büyüklerinden naklederek buyurdu ki:
“Ebû Abdullah Magribî buyurdu ki: İnsanların en aşağısı, zengine zengin olduğu için kıymet verip, onun karşısında zelîl olan kimsedir, insanların en kıymetlisi de, fakirlere hürmet edip tevâzu gösteren zenginlerdir.” “Ebû Bekr Verrâk buyurdu ki: İnsanlarda üç sınıf önemlidir; devlet adamları, âlimler ve zâhidler… Devlet adamları bozulunca, halkın huzûru bozulur. Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar. Varını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesada uğrar. Devlet adamlarının kötülüğü zulüm ile, âlimlerin bozukluğu hırs ve tamah ile, zâhidlerin bozulması da riya ile olur.” “Ebû Hafs-ı Haddâd en-Nişâbûrî buyurdu ki: Firâset sahibi olduğu iddiasında bulunmaya kimsenin hakkı yoktur. Yapılacak şey, başkasının firâsetinden sakınmak ve korunmaktır. Zîrâ Resûlullah (sallallahü aleyhi ve selem) Efendimiz; (Mü’minin firâsetinden korkunuz) buyurdu. Fakat firâset sahibi olmaya çalışın buyurmamışlardır. Şu hâlde firâsetten korunmak mevkiinde bulunan bir kimsenin, firâset davasında bulunması nasıl doğru olabilir?” “Ebû Osman Hayrî buyurdu ki: Zenginlerle sohbet ederken azîz, fakirlerle sohbet ederken alçak gönüllü ol. Zenginlere karşı izzetli davranman tevâzu, fakirlere karşı alçak gönüllü olman şereftir.”
“Ebû Hasen bin Sâî buyuruyor ki: Ma’rifet; her durumda kulun, Allahü teâlânın vermiş olduğu ni’metlere şükretmede âciz olduğunu, genç ve kuvvetli olduğu zamanlarda ise zayıf olduğunu bilmesidir.” “Ebü’l-Hasen Bûşencî’ye, ‘Kim mürüvvet sahibi değildir?’ diye sordular. ‘Allahü teâlânın kendisini gördüğünü bildiğini, kirâmen kâtibîn melekleri ile hafaza meleklerinin yanında bulunduklarını ve kendisini takip etmekte olduklarını bildiği hâlde, günâh işlemeye cür’et edebilen kimse, mürüvvet sahibi değildir’ buyurdu.”