Tâbiînin ve o devirdeki evliyânın en büyüklerinden Hasan-ı Basrî hazretleri, eshâb-ı kirâmın büyüklüğünü anlatıyordu.
Bir ara;
“Siz onları görseydiniz deli zannederdiniz. Onlar sizi görselerdi, bunlar Müslüman mı derlerdi” buyurdu.
Misafiri severdi.
Eksik de olmazdı.
Bâzen misafirle evi dolup taşar, hatta sabahın erken saatlerine kadar sohbetini dinler, hiç ayrılmak istemezlerdi.
Oğlu dayanamadı.
Bir gün misafirlere;
“Babamı rahat bırakın, Onu çok yordunuz. Zîrâ daha bir şey yememiş ve içmemiştir” dedi.
Büyük velî üzüldü.
Ve oğluna dönüp;
“Sus evlâdım! Allah’a yemin ederim ki, bana onları görmekten daha güzel bir şey yoktur” buyurdu.
SAKLAYAMADIN MI?
Bir gün Hasan-ı Basrî hazretlerine bir kimse gelip; “Filan kimse sizin gıybetinizi yaptı” deyince, ona sordu: “Sen onun evine niçin gitmiştin?”
O kişi cevap verdi:
“Yemeğe çağırmıştı.”
“Ne ikrâm etti?”
“Çeşitli yemekler ve türlü türlü meşrubat.”
O zaman;
“Bu kadar yemeği içinde sakladın da, bu bir çift sözü saklayamadın mı?” buyurdu.
Ve biraz hurma aldı.
Biriyle ona gönderip;
“Duydum ki, sevaplarını bana hediye etmişsin. Karşılığında bunu gönderiyorum. Kusûra bakma! Bizim hediyemiz sizinki kadar çok olmadı” diye söylemesini tembih etti…