Amr bin Alî Fellâs hazretleri hadis ve tefsir âlimidir. 160 (m. 777)’de Basra’da doğdu. İlk tahsilini burada yaptıktan sonra hadis tahsili için İsfahan’a gitti. Zamanın en meşhur hadis ve tefsir âlimlerinden oldu. Halifenin daveti üzerine Bağdat’a gitti. Dönüşte 249 (m. 864)’de Asker-i Mükrem’de vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Eshâb-ı kirâm Peygamberlerden sonra ve meleklerden sonra mahlûkların en efdali, en üstünüdür. Onların üstünlüklerini bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler pek çoktur. Sûre-i Âlî İmrânda meâlen buyuruyor ki: (Sizler, bütün insanlar içinde, en iyi bir ümmetsiniz, cemaatsiniz). Yâni Peygamberlerden sonra, bütün insanların en iyisisiniz! Sûre-i Tevbe’de meâlen buyuruyor ki: (Mekke-i mükerreme Ahâlîsinden olup, Medîne-i münevvereye hicret eden Sahâbe-i kiramdan ve iyilikte onların izinden gidenlerden, Allahü teâlâ râzıdır. Onlar da, Allahü teâlâdan râzıdırlar. Allahü teâlâ onlara Cennetler hazırlamıştır.) Sûre-i Enfâl’de, Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine meâlen diyor ki: (Sana Allahü teâlâ yetişir ve sana tâbi olan müminler yetişir.) O zaman Sahâbe-i kiram pek az idi. Fakat, Allahü teâlâ yanında dereceleri pek yüksek olduğundan, dîni yaymakta sana yetişirler buyuruldu. Sûre-i Feth’te meâlen buyuruyor ki:
(Muhammed Allahü teâlânın Peygamberidir ve Onunla birlikte bulunanların [yâni Eshâb-ı kirâmın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetlidirler. Fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktırlar. Bunları çok zaman rükû’da ve secdede görürsünüz. Herkese dünyada ve âhırette her iyiliği, üstünlüğü, Allahü teâlâdan isterler. Rıdvânı, yâni Allahü teâlânın kendilerini beğenmesini de isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Onların hâlleri, şerefleri böylece Tevrât’ta ve İncîl’de bildirilmiştir. İncîl’de de bildirildiği gibi, onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaştığı, yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları hâlde, az zamanda etrâfa yayıldılar. Her tarafı îman nûru ile doldurdular. Herkes filizin hâlini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şânları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızdılar.) Bu âyet-i kerime, yalnız indiği zamanda bulunan Eshâbın değil, sonra îmana gelecek olanların da şânını bildirmektedir.