(Dünden devam)
İftar vaktinde çörekleri önlerine alıp, tam iftar edecekleri sırada bir “yetim” geldi kapıya. Yiyecek istedi.
Beşi de çöreklerini ona verip, o yetimi sevindirdiler. Su ile iftar edip yattılar.
Oruca niyetlendiler.
O kalan bir ölçek arpayı da, beş çörek yapıp, önlerine aldılar.
İftar vakti geldi.
Kapıya bir “esir” gelip;
“Üç gündür açım. Allah için bana yiyecek verin!” dedi.
Çöreklerini verdiler.
Ve su ile iftar ettiler
Ertesi gün Hazret-i Ali (radıyallahü anh) Hazret-i Hasen ile Hazret-i Hüseyin’in (radıyallahü anhüma) ellerinden tutup, Resul-i Ekrem hazretlerinin huzur-ı şeriflerine götürdü.
Resul-i Ekrem baktı.
Torunları zayıflamış.
Açlıktan kuş yavrusu gibi titrerler.
Mahzun olup;
“Yâ Ali! Bizi üzüntüye gark ettin!” buyurdu.
Sonra onları aldı.
Fâtıma’ya vardı.
Gördü ki, Hazret-i Fâtıma’nın da karnı arkasına yapışmış ve mübarek gözleri çukurlaşmış.
Üzüntüsü daha arttı.
Hazret-i Cibril geldi.
Resul-i Ekrem’e;
“Yâ Muhammed! Hak Sübhanehu ve teala hazretleri mübarek etsin. Ehl-i beytin hakkında âyet-i kerime gönderdi” dedi.
“Hel etâ” suresini okudu.
Rivayet olundu ki:
Hazret-i Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları bu halde görünce; “Ey kızım Fâtıma! Baban da üç gündür taam yememiştir” buyurdu. (Devamı yarın)