Resulullah Efendimizin (aleyhissalatü vesselam) son hastalığında, vefatları yaklaşmıştı.
Eshab hüzünlüydüler.
Ve telaşlıydılar.
Muzdarip oldular.
Kederlendiler.
Hazret-i Ebu Bekir ise ilmi, hilmi, keremi, aklı ve tedbiri sebebiyle, bu gibi hâllerde ve ihtilaflarda, bütün sahabilere çare ve derman olurdu.
? ? ?
Efendimiz ahirete göçtü.
Eshap arasında ihtilaf oldu.
Şöyle ki:
Bir kısım sahabiler, Resulullah’ın vefat ettiğine inanmadılar.
Kimi ‘vefat etti’ dedi.
Kimi de ‘etmedi’ dedi.
İki kısım da toplandı.
Ve kılıçlar çekildi.
Her şey olabilirdi.
? ? ?
Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh), hücre-i saadete girdi. Resulullah’ın yastığı yanına geldi. Mübarek yüzünü kıble tarafına yöneltmiş ve üzerine bir çarşaf örtmüşlerdi.
O örtüyü açtı.
Yüzüne baktı.
Gördü ki dünya âleminden, ahiret âlemine göçmüşler. Mübarek ruhunun Allahü teâlâ katına ulaştığını anladı.
? ? ?
Üzüntüsünden dizleri üzerine çöktü.
Pek çok ağladı.
Gözyaşı döktü.
Çok hüzünlendi.
Bir süre yüzünü gözünü Resulullah’ın (sallallahü aleyhi ve selem) mübarek eline, ayağına ve yüzüne sürdü.
Nurlu yüzüne baktı. (devamı yarın) (“Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn” kitabından alınmıştır.)