Resulullah Efendimiz, bir gün Hazret-i Ali’ye “Yâ Ali, bin devene… Yemen’e kadı/hâkim olarak gideceksin!” buyurdu.
Hazret-i Ali kalktı.
“Başüstüne!” dedi.
Ve Efendimize dönüp “Ama ben, kendimi bu vazifeye ehil görmüyorum yâ Resulallah!” diye arzetti.
Efendimiz ona baktı.
Göğsünü sıvazladı.
Ve ellerini açıp “Yâ Rabbî! Sen Ali’ye ilim ve hikmet ver… Onu bu işte dirayetli eyle!” diye dua buyurdu.
Ve ardından;
“Haydi git yâ Ali… Yemen halkı seni bekliyor” buyurdular.
Ve tembih ettiler ki:
“Yemen’e varmadan bir tepe üzerinden geçeceksin… O tepede durup ‘Ey ağaçlar, ey taşlar!.. Resulullahın size selâmları var!’ diye nida eyle!”
Ali bin Ebi Talip;
“Başüstüne yâ Resulallah!” dedi.
Ve çıktı yola…
O tepeye vardı.
Tembihi hatırladı…
Ve yüksek sesle “Ey ağaçlar, ey taşlar! Resulullahın size selâmları var!” diye bağırdı.
Bir şey oldu o anda…
Bir uğultu koptu dağda…
Şöyle ki, etrafta ne kadar taş ve ağaç varsa hepsi birden “aleyküm selâm!” diye cevap verdiler dört bir yandan…
Yer gök inledi bu sesle!..
Kâfirler bu kerameti gördüler.
Topyekûn imana geldiler…