“Zikr”in kitap ve sünnetten delilleri

Eshâb-ı kirâmın hepsi, Resûlullah’tan (sallallahü aleyhi ve sellem) aldıkları/kavuştukları feyiz ve mârifetleri kendilerinden sonrakilere, Tâbiînin büyüklerine ulaştırıp onların kalplerini temizlemişlerdir.
Tasavvuf bilgilerinin hepsi, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizden gelmiştir. Tasavvuftaki bazı kelimeler, Resûlullah Efendimiz zamânında yok idi ise veya işitilmediyse de, mana ve mâhiyetleri âyet-i kerîmelerde, Peygamber Efendimizin, Sahâbe-i kirâmın, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînin yaşayışlarında mevcuttu.
Nitekim Kur’ân-ı kerîmde A’râf sûresinin 54. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Rabbinize yalvararak, gizli ve sessiz duâ ediniz/çağırınız…” ve aynı sûrenin 204. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Rabbini, içinden zikret!” ve En’âm sûresinin 52. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Rabbini isteyenlerle beraber olmaya çalış” buyurulmaktadır.
Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de; “Allahü teâlânın sevdiklerini hâtırlamak, rahmet etmesine sebep olur” ve “Biraz tefekkür, bin sene ibâdetten hayırlıdır/daha iyidir” buyurmuştur.
Eshâb-ı kirâmın hepsi, Resûlullah’tan aldıkları/kavuştukları feyiz ve mârifetleri kendilerinden sonrakilere, Tâbiînin büyüklerine ulaştırıp onların kalplerini temizlemişlerdir. Hazret-i Ebû Bekir ile Hazret-i Ali (radıyallahü anhümâ) müstesnâ, diğer sahâbîlerden gelen feyiz ve ma’rifetler, birkaç asırdan sonraya ulaşamamıştır. Ama o ikisinden (radıyallahü anhümâ) alınan feyizler ve mârifetler, bin dört yüz seneden beri, iki silsile hâlinde gelmiştir.
Sevr Mağarasında, Resûlullah’tan gizli zikri öğrenen Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) vâsıtasıyla gelen feyz ve ma’rifetlere kavuşturan yola, “Nübüvvet yolu” denilmiştir.
Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh), Resûlullah’tan sonra Hazret-i Ebû Bekir’in (radıyallahü anh) sohbetinde ve hizmetinde bulunarak, onun, Peygamber Efendimizden almış olduğu kemâlâttan bazılarına kavuşmuştur. Resûlullah’a kendi kalbiyle bağlanmış olduğu gibi, Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) vâsıtası ile de bağlanarak, daha çok feyizlere ve ma’rifetlere kavuşmuştur.
Hazret-i Ebû Bekir vâsıtasıyla gelen feyiz ve ma’rifetler, torunu ve Tâbiînin büyüklerinden olan Kâsım bin Muhammed’e (kuddise sirruh); Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) vâsıtasıyla ulaşmıştır. Kâsım bin Muhammed, Medîne-i münevverenin yedi büyük fıkıh âliminden biriydi. Selmân-ı Fârisî’nin sohbetlerinde kemâle gelmiştir. Verâ ve takvâda eşsizdi. İmâm Câfer-i Sâdık (kuddise sirruh), Oniki İmâmdan olan babası Muhammed Bâkır’dan (kuddise sirruh), Hazret-i Ali yoluyla gelen feyzi aldığı gibi Kâsım bin Muhammed’den de feyiz almıştır.
Resûlullah’tan sesli zikri öğrenen Hazret-i Ali vâsıtasıyla gelen feyiz ve mârifetlere kavuşturan diğer yola da, “Vilâyet yolu” denilmiştir. Evliyânın büyük çoğunluğu bu yoldan kemâle gelmişlerdir.

Comments are closed.